Bir çocuk dünyaya geldiğinde hayatı tanımaz, insanları bilmez, kendisini de bilmez.
Özellikle çocukluk döneminde bu üç sorunun cevabını bulmaya çalışır. Bulunan o cevaplar, alınan o yanıtlar gerek hayatla, gerek insanlarla ve en önemlisi kendisiyle olan ilişkisinin nasıl olacağında son derece belirleyicidir.
Çocukluk döneminde verilen bu cevaplar hayatın daha sonraki dönemlerinde de içten içe etkisini hep devam ettirir.
Bizler hep büyüyoruz, aklımız eğitiliyor, vicdanımız eğitiliyor, biz çocukluk döneminde verilen cevaplarla niye yetinelim diye düşünebilirsiniz lakin o çocuk; hayata gözlerini yeni açmış, hayatı yeni yeni anlamaya, insanları yeni yeni tanımaya ve kendisini daha yeni yeni bilmeye başlamış olan o çocuk içimizdeki varlığını hayatımız boyunca hep devam ettiriyor.
7 sinde neysen 70 inde de o sun derler ya!
İşte bu istikrarı sağlayan şey içimizdeki çocuktur. Çünkü içimizdeki çocuk fıtratımızı temsil ediyor. O bizim özümüz, o bizim aslımız ve onun hayata, insanlara, kendisine dair cevapları hayatımız boyunca özellikle de yaşam olaylarının bizim üzerimizdeki etkilerini belirleme ve dolayısıyla da vereceğimiz tepkileri oluşturma sürecinde son derece belirleyicidir.
O çocuk özellikle anne ve babasının tanımlamalarından hareketle kendisiyle ilgili bir algı oluşturma eğilimi içerisindedir öncelikli olarak.
Çocuğun bazı soruları vardır;
Ben kimim?
Ben neyim?
Önemli miyim önemsiz miyim?
Güzel miyim? Çirkin miyim?
İyi miyim? Kötü müyüm?
Akıllı mıyım? Ahmak mıyım?
Becerikli miyim? Beceriksiz miyim?
v.s.
Bütün bu sorulara anne ve baba gerek kaal lisanı ile gerekse de hal lisanı ile ya da modern tabiri ile söyleyecek olursak eylemleri ve söylemleri aracılığı ile cevaplar verirler. Bu cevaplar o küçük çocuğun beyni tarafından dikkatli bir şekilde silinmez kalemlerle adeta kayaların üzerine yazılan bir yazı gibi kaydedilir.
Hani derler ya; !karga yavrusunu şahinim diye severmiş”. Ya da kirpi yavrusunu “pamuğum” diye severmiş.
Anne ve babalar da çocuklarını ya olduğundan daha farklı daha abartılı görme ya da olduğundan daha aşağı görme eğilimi vardır.
Anne baba objektif bakma eğilimi yoktur. Çünkü anne ve babalarda her zaman çocukları söz konusu olduğunda çok yoğun duygular vardır ve bu yoğun duygular anne babanın çocuğuna nesnel-objektif bakmasını adeta imkânsız yapmaktadır.
Nedir bu korkular?
Ya korku endişe vardır çocuğuyla ilgili, onun geleceğiyle ilgili, onun psikolojik ve fizyolojik yapısıyla ilgili ya da aşırı bir şefkat, aşırı bir merhamet, aşırı bir sevgi, aşırı bir düşkünlük vardır çocuğuna karşı. Ya da her iki duygu da karışık bir şekilde aynı insanda vücut buluyordur. Ki en tehlikelisi de budur. Böyle anne ve babalar kimi zaman çocuğunu göklere çıkartır kimi zaman da yerin dibine sokar. Çocukta bu tutarsızlık karşısında hayat, insanlar ve kendisiyle ilgili tutarsız, dengesiz cevaplar verir.
Tabi burada anne ve babaları konuşmuyoruz.
Çocukluk dönemi yaşantıları, anne babanın tutumları, üzerine de yaşantılar çocuğun hayatın içerisinde deneyimlediği o yaşantılar, yine ona kim olduğuyla ilgili cevaplar verir. Top oynar takıma alınmaz, sen kaleye geç denir, arkadaşları tarafından dışlanır. Karşı cins tarafından beğenilmez. Okulda derslerde başarısız olur ya da tam tersi sen bizim takımda ol diye çekişir iki takımın oyuncuları. Karşı tarafın her zaman hoşnutluğunu kazanan bir çocuktur. Öğretmenlerinin takdirini kazanan bir çocuktur, derslerde başarılıdır.
Bu yaşam olayları ve çevresel etkiler de anne ve babadan sonra ikincil derecede o çocuğun kim olduğuyla ilgili cevaplar verir ve bu cevaplar da yine deneyime, yaşantıya dayalı bu cevaplar da o tükenmez, silinmez kalemlerle o çocuğun beynine adeta kazınır.
Tabiri caizse o küçük çocuk hayatının daha sonraki dönemlerinde kullanacağı o haritayı hazırlamaktadır. O zihin haritasını oluşturmaktadır.
Tabi burada bir problem var. Acaba o yaşantılarından hareketle, o öznel yaşantılardan hareketle, o sübjektif algılamalardan hareketle oluşturulan bu yargılar, bu olgular gerçekle ne kadar örtüşüyor?
Bu çok önemli bir sorudur.
Eğer çocuk gerçekten de beceriksiz ise, belli konularda bir beceriksizlik hali söz konusu ise bunun haritaya doğru bir şekilde tanımlanmış olması o çocuğun lehine olacaktır. Çocuk zaaflarını doğru bir şekilde tespit edebilmiş ve stratejilerini oluştururken, yolunu çizerken o zaaflarını göz önünde bulunduruyor olacaktır. Fakat harita gerçekçi değilse çocuğu olduğundan daha yüksek, daha fazla ya da olduğundan daha az gösterme eğilimi içerisinde isek ki bu durumda daha çok anne ve baba tutumları çok belirleyicidir. O zaman o harita o çocuğun hayatın içerisinde yolunu bulmasına mani olacaktır, onun yolunu şaşırmasına neden olacaktır.
Bir sözde de denildiği gibi “çocukluğumun geçtiği mahallemde oluşturduğum haritayla dünyada yolumu bulmaya çalışıyorum”.
Çocuk dünyaya çıktığında yolunu ararken yolunu bulmaya çalışırken hep o çocukluk döneminde oluşturduğu haritaya bakacaktır.
Bu harita nerededir?
Bu harita alt beynimizde yerleşiktir.
Özellikle duygularımızın oluşumunda etkili olan beyin parçasındadır ki, duygularımız kendi içinde tamamen özerk olan o yapı içerisinde oluşturulur büyük ölçüde. Son derece kısa bir süre içerisinde, saniyenin onda biri kadar kısa bir süre içerisinde oluşturulur. Ki bizim bu kadar kısa bir süreci takip edebilmemiz, yönetebilmemiz çok güçtür. Biz düşünürken, olayı anlamlandırmaya çalışırken çoktan alt beynimiz diğer bir deyişle içimizdeki çocuk o haritaların etkisiyle, haritalara da bakarak geçmiş yaşantıları tarıyor bir duygu açığa çıkartıyor.
Diyorlar ki, hadi kalk bir konuşma da sen yap. Bir anda bir duygu hissedilmesi gerekiyor, duygu bir elbise gibidir. Evden çıkarken elbisesiz çıkılması düşünülebilir mi? Hayır düşünülemez. Muhakkak duruma göre, gideceğiniz yere göre, hava koşullarına göre ve ortama göre bir elbise giymeniz gerekir.
Aynı şekilde alt beynimiz de hemen bir duygu açığa çıkartmak zorunda. Bu duygu açığa çıkartırken beynimiz biz kimiz, neyiz, profösör müyüz, doçent miyiz, uzmanlık alanımız ne, bilgimiz, birikimimiz, konumumuz, çevremizde kimler var? Bunlara bakmıyor.
Elbette ki bunların da oluşan duyguda etkisi var ancak öncelikli olarak o duyguyu oluşturan yapı haritaya bakıyor.
O çocukluk döneminde oluşturduğu haritaya bakıyor ve o konunun uzmanı olmasına rağmen, o konuda belki herkesten daha fazla söz söyleme hakkına sahip iken ve o konuda konuşabilme yeteneklerine haiz olmasına rağmen alt beyin o haritalardaki kodlamalardan hareketle yetersizlik ve buna bağlı olarak korku duygusu açığa çıkartıyor.
Kişi o konunun profesörü olsa bile bakıyorsunuz mikrofonda konuşurken sesi titriyor, elleri titriyor, yüzü kızarmış, ya da benzi sararmış solmuş.
Alt beynimiz o çocukluk döneminde hazırlanmış haritaya bakıyor. O haritada ben kimim? Ve o haritayı belirleyen anne ve baba.
Anne ve baba çocuğu yermişse, bir hatasından dolayı kızmış, aşağılamış, çocuğu yargılamışsa, yeterince takdir etmemiş, onaylamamış ise, hep eleştirmiş, hep kıyaslamış ise artılarını görmek yerine hep eksilerini ön plana çıkarma eğilimi içerisine girmişse bu konuyla ilgili haritada çocuğun kim olduğuyla ilgili negatif olarak kodlanmıştır ve alt beynimiz içinde bulunduğumuz koşullara bağlı olarak hangi duyguyu açığa çıkartacağını belirlerken o kodları dikkate alır.
Buna bağlı olarak yetersizlik, değersizlik duygusu ve bunun tetiklemiş olduğu korku, endişe, kaygı ya da aşırı heyecan hali ortaya çıkabiliyor. Kişinin durumu konumu ne olursa olsun.
Çocukluk dönemi yaşantıları bu kadar belirleyicidir.
Madem çocukluk dönemi bu kadar belirleyici bunu düzeltmek mümkün müdür?
Eğer bizim beynimize negatif kodlamalar yapılmışsa kendimizle ilgili bu kodlara erişebilmek ve bir şekilde bu kodları değiştirebilmek olanaklı mıdır?
Evet mümkündür.
Bu iki şekilde yapılıyor.
1. Bilişsel yaklaşım. Kişinin kendine bakış açısı, kendisi ile ilgili değerlendirmeler, algıları ve bu algılara neden olan algılar teker teker analiz ediliyor, tespit ediliyor. Ve bunlar üzerinde çeşitli çalışmalar yapılarak bunlar yeniden ve farklı bir şekilde oluşturulmaya çalışılıyor.
2. Davranışçı yaklaşım. Kişinin bu davranışlarını değiştirmeye yönelik işlevsel davranışlar tespit ediliyor, oluşturuluyor ve bu davranışlar aracılığıyla kişinin o zihin haritalarında yavaş yavaş bir değişiklik öngörülüyor. Hani bir söz var ya “alışkanlıklar davranışlara dönüşür, davranışlar kişiliklere dönüşür, kişilikler de yazgıya dönüşür” sözündeki gibi..
Bir de duygusal yaklaşım var. Duygusal yaklaşımda direk o yaşantıları, o haritaları kodlayan yaşantıları oluşturan duygulara müdahale etmeyi içeren bir yaklaşımdır.
Bu üçü de şu an dünyada terapiler de ağırlıklı olarak kullanılan yaklaşımlardır.
O duygulara bir şekilde müdahale edilmek suretiyle o yaşantıya bağlı olarak oluşturulmuş o kodlar tabiri caizse çözülüyor. Çünkü o kodları bir arada tutan şey duygudur. Bir yaşantı içerisindeki duygu ne kadar güçlü ise o yaşantı, o ilişkilendirilen yargıyı besler.
Duygu ne kadar zayıfta yargı da o kadar zayıftır. O açıdan bunlara da etki edilebiliyor.
Evet terapistler bunları yapabiliyor peki bizlerin yapabileceği şeyler var mı?
Evet var.
Bu kodlara EFT aracılığıyla müdahale edebilmek mümkündür. Çünkü bedenimizde bulunan o akapunktur noktalarının uyarılması beynimizin dopamin hormonu salgılamasını tetikliyordu. Dopamin mutluluk hormonudur. Kişinin kendini sakin, huzurlu ve dingin hissetmesini sağlayan bir hormondur. İbadet yaptığımız zaman, bir ödül aldığımız zaman, takdir edildiğimiz zaman salgılanan, ya da bir sıkıntıdan, bir dertten, bir tasadan kurtulduğumuz zaman salgılanan hormondur dopamin.
Eğer bir şekilde dopamin hormonunu salgılamayı başarabilirsek ki bu akupunktur noktalarının hafif vuruşlarla uyarılması beynimizin dopamin salgılamasını temin ediyor. O zaman bunu kullanmak suretiyle geçmişte oluşmuş haritada kendimizle ilgili o kodları değiştirebilmemiz mümkündür.
Çünkü o duygular adrenalin stres hormonuyla eşleşiyor. Ya da nöro adrenalin (öfke) hormonuyla eşleşiyor. Biz bunu dopaminle eşleştirebilirsek o zaman o kodlar çözülüyor ki kişinin kendisiyle barışması, kendini olduğu gibi kabul etmesi o kendisiyle ilgili haritaya işlenmiş anne ve baba tarafından, geçmiş yaşantılar, çevre tarafından işlenmiş o kodların etkisizleştirilmesi ve onların yerine yeni kodların yerleştirilmesi sürecinde biz EFT yi etkin bir şekilde kullanıyoruz.
EFT ile ilgili bilgileri internetten, kitaplardan bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder