6 Ocak 2015 Salı

CEZA MEKANİZMASI

Bizim iki tane beynimiz var.  Birincisi üst beyin insan beyni ve alt beyin hayvan beyni olarak da tanımlıyoruz. Niye?  Çünkü memeli hayvanların beyin yapılarıyla büyük ölçüde benzeşiyor. Ödül ve cezaya duyarlı olan limbik sistemde alt beynimizdedir. Alt beynimizi bizim açımızdan bu kadar duyarlı hale getiren şey duygularımızın orada şekilleniyor olmasıdır. Diğer bir deyişle karşı karşıya kaldığımız durumların, insanların, olayların bizim üzerimizde nasıl bir etki bırakacağını büyük ölçüde alt beynimiz belirliyor. Aklın ve vicdanın üzerinde çalıştığı insana özgü olan o yapı değil alt beynimiz belirliyor. 

Dolayısıyla o hayvan beynimizi terbiye etmek, programlamak çok önemlidir. O ödül ve ceza mekanizmasının da ona duyarlı olan limbik sisteminde alt beynimize yerleştirilmiş olması kişiliğimizin işleyişinde, davranışlarımızın oluşumunda o derece önemli olan o mekanizmayı, o yapıyı terbiye edebilmek, yeniden kodlayabilmek, ona etki edebilmek açısından çok ama çok önemli bir fırsattır. 

Aksi takdirde alt beyine erişebilmek o kadar da kolay bir şey değil. Alt Beynimiz eşleştirmeler aracılığıyla öğrenir. Bir durumla karşı karşıya kaldığında onu hemen kendisine tanımlı olan diğer durumlarla eşleştirmeye çalışır. Eğer pozitif bir eşleşme gerçekleşirse o durum artık pozitif, olumlu bir durum olarak algılanır ve o durumla her karşılaşıldığında o etkinlikle her karşı karşıya gelindiğinde o olumlu durumla karşılaşıldığında verilen tepki verilir. 

Ama bu eşleşme olumsuzsa o zaman olumsuz durumlarla karşılaşıldığında verilen o negatif tepki, stres tepkisi açığa çıkartılır. 

Bizler ödül ve ceza mekanizmasını bu eşleştirmenin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi sürecinde etkin bir araç olarak kullanabiliriz. 

Şimdi ceza mekanizması üzerinde duralım.

Hayvanlardan ele alalım. 

Hayvanları terbiye etme sürecinde ceza çok etkili bir terbiye metodu olarak kullanılır. Çünkü hayvanın beyni hazza ulaşma ve acıdan kaçınma yönlü hareket eder. Dolayısıyla bizim alt beynimizde de böyle bir yönelim vardır. 

Dolayısıyla istenmeyen bir davranış söz konusu olduğunda sisteme acı vermek beyinde o davranışın, o etkinliğin uzak durulması, kaçınılması gereken, yapılmaması gereken bir davranış bir etkinlik olarak tanımlanmasını sağlar. Ve böylelikle o etkinliğe karşı alt beynimizde bir önyargı oluşturmuş oluyoruz. Hayvan terbiyesi sürecinde de bu önemli bir unsur olarak kullanılır. 

Mesela sirklerde kaplanları, aslanları atlatırken kırbaç sesleri çıkartılır. 

Niçin? Çünkü ceza hatırlatılır. 

Bu şekilde o hayvan bu kırbacı yemiştir, onun beyninde kırbaç tanımlıdır ve kendisi için öngörülmüş olan o hareketlerin dışına çıkmaz. Esasında kaplanlar, aslanlar vahşi tabiatlı hayvanlar. Onların terbiye edilmesi çok güç fakat bir şekilde o ödül ve ceza mekanizması etkin bir şekilde kullanılarak o vahşi tabiatlı hayvanlar terbiye ediliyor. Onlara boyun eğdiriliyor. 

Dolayısıyla bizlerinde gerek kendimizi gerekse de çocuklarımızı yetiştirirken cezayı etkili bir terbiye aracı, motivasyon unsuru olarak kullanmamız mümkün müdür?

Evet mümkündür.

Çünkü insan beyni buna duyarlıdır. Herhangi bir ceza ile karşılaştığında beynimiz adrenalin (stres hormonu) salgılıyor. Ve bu stres hormonu gerek beynimizin işleyişini, gerekse de bedenimizin işleyişini olumsuz yönde etkiliyor. Gerilim, bir huzursuzluk durumu açığa çıkıyor ve beyin bu durumu yaşamamak adına o etkinlikten bir müddet sonra uzak durmaya başlıyor. 

Bu konuda yapılmış ilginç çalışmalar var. 

İstenmeyen davranışların söndürülmesi ya da istenen davranışların pekiştirilmesi sürecinde ödül ve cezanın kullanılmasına yönelik de çalışmalar vardır.

Özellikle fareler üzerinde yapılan çalışmalar var. 

Fareler kafes içerisinde serbest bırakılıyorlar ve bu serbestlik içerisinde farelerin beslendiği 3 tane kutucuk var. Bu kutucuklara fareler yayılıyorlar. Ve her birisi belli bir kutucuktan beslenmeye başlıyor. 

Bu kutucuklar A B C şeklinde adlandırılmış ve renkleri de farklı.  Araştırmacılar A kutucuğuna farelerin yaklaşmasını istemiyorlar ve o kutucuğun etrafına elektrik kablosu döşüyorlar. Fare oraya geldiği anda (yalnız her gelişinde değil) fare oraya gelişlerinin belli bir bölümünde çünkü öngörülemeyen cezalar yani ne zaman geleceği belli olmayan cezalar o ceza mekanizmasını çok daha fazla uyarıyor. 

Aynı şekilde öngörülemeyen ödüllerde bu ödül ve ceza mekanizmasını da çok ciddi anlamda harekete geçiriyor. Fakat burada çok ince bir çizgi var. O sönme davranışının gerçekleşmemesi gerekiyor. 

Kumar makinalarında da bu mekanizma kullanılır. Öngörülemeyen pekiştirme mekanizması kullanılır. Kişi o jetonları alır makineye atar ve kolu çeker.  Bir şey gelmedi. Jeton atar kolu çeker yine gelmedi. Yine atar yine kolu çeker yine gelmedi. Yine atar yine kolu çeker yine gelmedi. Yine atar yine kolu çeker yine gelmedi.

Balıkçılıkta da aynı mekanizma söz konusudur. 

Yavaş yavaş bir sönme açığa çıkmaya başlamıştır makine bunu bilir. Her 7 atışta 1 ödül vermeye programlanmıştır makine. 7. Çekişte jetonları kazanır ve beyinde müthiş bir dopamin salgılanması yaşanır. Ondan sonra kişi alıp gitmez. Devam eder jeton atmaya. Artık makinada kumar oynama davranışı pekişmiştir. Fakat bu sefer 7. Seferde vermez makine. Çünkü 7. Seferde verirse makine kazanamaz. Kumarda bir kaide vardır.  “kasa her zaman kazanır” 

Bu sefer 11. Çekişte verir. Fakat o 7. Çekişte pekiştiği için o davranış kişi normal şartlar altında 7. Yada 8. Çekişten sonra bırakacakken 11 e kadar gider. Çünkü pekişmiştir. 11. Sini yine alır. O davranış yine pekişir. Derken yine ayrılmaz devam eder.

Bu sefer 14. Çekişte. Bu şekilde kişi sömürülür. 

Orada işte öngörülemeyen bir ödülü kovalamaktadır kişi. 

Balık tutarken de aynı mekanizma söz konusudur. Kişi atar bir şey çekemez. İkinci defa atar bir şey tutamaz. Üçüncü defa atar bir şey çekemez. Yavaş yavaş sönmeye başlar davranış. Fakat 6. Ya da 7. Atışında çektiği anda beyinde bir dopamin salgılanması yaşanır. 

Ödül ve cezayı kullanırken her davranışı ödüllendirmek ya da her istenmeyen davranışı cezalandırmak çok sağlıklı bir yaklaşım değil. O zaman tabiri caizse kendimizi, beynimizi ya da çocuğumuzun beyninin rüşvete alıştırmış oluyoruz. Çocukta ya da bizim beynimizde bir beklenti oluyor. Bu çok sağlıklı bir yaklaşım değil. Kaldı ki bu şekilde o davranışı besleyebilecek kaynaklara da çoğu zaman sahip olamayabiliyoruz. Orada o zaman ne zaman geleceği belli olmayan ödül ya da öngörülemeyen ödül ya da ne zaman geleceği belli olmayan ceza mekanizmasını devreye sokuyoruz. 

Fakat şu bir gerçek ne zaman geleceği öngörülemeyen derken; orada bir eşik var, eşiği aşırmamamız gerekiyor.  O zaman ödül ve ceza mekanizması devreden çıkıyor. Beyinde bir sönme söz konusu oluyor. Çünkü beklediği ödül gelmedi.  He demek ki artık bu davranış ödüllendirilmiyor diyor ve beyin o davranışa karşı olan ilgisini yavaş yavaş kaybetmeye başlıyor. 

Ya da öngörülen o ceza gelmedi. Mesela anne veya baba dedi ki “yavrum bak eğer namazını kılmazsan seni önce ikaz edeceğim, sonra seni tekdir edeceğim, en sonunda da köteği yiyeceksin he ona göre” dedi. Çocuk namazını kılmadı. Bakıyor baba da bir hareket yok. Beyin nasıl çalışıyor? Ha tamam babam cezayı vermedi, söylediğini yapmadı, beni ikaz etmedi, beni azarlamadı ya da beni dövmedi. O zaman babam bana namaz ile ilgili bir geri bildirim olmayacak demiyor, ikinciyi yapıyor beklemeye başlıyor, üçüncüyü yapıyor beklemeye başlıyor, dördüncüyü yapıyor yine beyin beklemeye geçiyor. İşte orada kritik bir eşik var. “7” 7. Ciyi yaptığında ceza gelirse  o ceza mekanizması devreye girmiş oluyor  ve beyinde şöyle bir algı oluşuyor. “Ben bunu yapmadığım takdirde ciddi anlamda bir cezaya maruz kalabilirim.” Aynı şey ödül mekanizmasında da geçerlidir. 

Dolayısıyla öngörülemeyen ödül ya da ceza mekanizmasını kullanmak gerek kendimizi gerekse de çocuklarımızı motive etme sürecinde çok daha faydalıdır. 

Farelerle yapılan o deneyde de öngörülemeyen ceza mekanizması kullanılıyor. Oraya elektrik şoku alabilecekleri bir düzenek kuruluyor. Fare oraya yaklaştığında her bir yaklaşmada bir elektrik şoku alıyor, yaklaştığında her bir yaklaşmada bir elektrik şoku alıyor, bir müddet sonra artık fare oraya yaklaşmıyor. B ve C beslenme alanlarına gidiyor. 

Ne oldu?

O davranış söndü. 

Çünkü oraya her gittiğinde fare orada besleniyordu. Bir nevi ödül olarak algılıyordu onu beyin. Beyin dopamin salgılıyor idi. Fakat bir ceza devreye konuldu. 

Nasıl bir ceza?

Öngörülemeyen bir ceza mekanizması devreye sokuldu ve farede o davranış söndü. 

Fare artık A ya gitmiyor. Orada elektrik olmasa bile artık oraya gitmiyor. Çünkü fare oranın kendisi için güvenli bir yer olmadığını öğrendi. 

Fakat B ve C de kalabalık var. Çünkü bütün fareler oraya gidiyor. Fare B ve C de yeterince beslenemediğinde, yeniden A yı yoklamaya başlıyor. Orada yine her birkaç gidişinde bir 4 ya da 5 -ama orada 7 rakamı önemli – elektrik şokunu aldığı zaman farede o davranış sönüyor, ve yeniden B ve C beslenme alanlarına gitmeye çalışıyor ki orada diğer fareler olmasına rağmen, onlarla rekabet etmek zorunda olmasına rağmen. 

Yani o ceza farede bir anda geçmişte yaşamış olduğu o cezaların hatırlanmasına neden oluyor. 

Dolayısıyla ceza mekanizmasını kullanacaksak, her yanlışı cezalandırmak zorunda değiliz. Eğer çocuklarımızla ilgili kullanıyor isek her yanlış yaptığında çocuğa ceza vermek çok sağlıklı bir yaklaşım değil. Bu çocukla aramızdaki ilişkiyi bozar ve bizi de gereksiz yere üzer. Fakat bir şekilde ceza da vermemiz gerekiyor çünkü çocuğun beyni buna duyarlı, o genler tarafından belirlenen bir mekanizma ve boşu boşuna var edilmiş bir mekanizma değil. O çocuğun terbiye edilmesi sürecinde kullanılan bir mekanizma, insan beyni buna duyarlı. Onun için Kuranı Kerimde 70 küsur ayeti kerimede hem cennet ten hem de cehennemden bahseder. Ve insan beyni orada kendisine vaat edilen o ödüle ve oradaki cezaya duyarlıdır. Ayeti Kerimelerin okunması beynimizdeki limbik sistemde yerleşik olan o ödül ve ceza mekanizmasını harekete geçiriyor. Dolayısıyla cennete götüren davranışlar beynimizde dopamin ile eşleşiyor, cehenneme azaba götüren davranışlar ise beynimizde adrenalin stres hormonuyla eşleşiyor. O olumsuz davranışlara karşı bir müddet sonra kaçınma tepkisi oluşuyor, o olumlu davranışlara, ibadetlere karşı da bir müddet sonra yakınlaşma tepkisi oluşuyor. 

Böylelikle Mevla bizi terbiye etme sürecinde bize ödül ve cezayı etkin bir şekilde kullanıyor. 

Fakat mekanizma şu şekilde işlemiyor; bir iyilik yaptığımız zaman, güzel bir iş yaptığımız zaman bir anda önümüze bir ödül düşmüyor. Fakat hayatın içerisinde bir şekilde bize doğru yolda olduğumuza dair işaretler gönderiliyor. Hepimizin hayatında vardır bunlar. Fakat bunların her yaptığımız iyi işten sonra gelmeyeceğini de biliriz. Bir şekilde, muhakkak surette bu şekilde geri bildirimler alacağımızı da biliriz. 

Aynı şey kötü şeyler için de geçerlidir. Hani “musibetler kaderden atılan ikaz taşlarıdır” deniyor ya. Kötü bir şey yaptığımız zaman bir şekilde hemen cezalandırılmayacağımızı biliriz. Onun rahatlığı vardır kişide. Ama öte yandan bu davranışın devam ederse ileride bir şekilde cezaya, olumsuz bir geri bildirime neden olabileceği ihtimalini her zaman göz önünde bulundururuz. Ve nitekim o şeyde söz konusu olur. Dolayısıyla insanın terbiye sürecinde de öngörülemeyen ceza ve öngörülemeyen ödül mekanizması kader tarafından etkin bir şekilde kullanılıyor. 

Bizler de kendimizi ya da çocuklarımızı eğitme sürecinde ödül ve cezayı bu şekilde kullanırsak çok daha verimli bir şekilde kullanmış olacağız. Bu hem daha az yorulmamızı, çocuklarımızı daha az yıpratmamızı, onları rüşvetçi, şantajcı birine dönüştürmeden, sağlıklı bir şekilde bu mekanizmayı kullanmamızı sağlayacaktır. 

Dolayısıyla her yanlışına cezayla karşılık verdiğimiz takdirde orada yanlış bir eşleşme söz konusu oluyor. Çocuğun beyninde o davranış ile o ceza eşleşmiyor, o hatamı babamdan saklamayı başaramadığım için ya da karnemdeki kırıkları bir şekilde tahrif etmeyi beceremediğim için ceza gördüm diyor. O zaman benim ceza görmemem için ders çalışmak yerine karnedeki notları değiştirmem gerekiyor, ya da o konuyu öğrenmek yerine sınavdan aldığım notu ailemin öğrenmesine mani olmam gerekiyor. Biz bu şekilde yanlış bir davranışı pekiştirmiş olabiliyoruz. Çocuklarımızı da sahtekarlığa ve düzenbazlığa alıştırmış oluyoruz. Cezanın bu şekilde kotrolsüz bir şekilde terbiye aracı olarak kullanılmasının böyle bir sakıncası var. 

Aynı şekilde ödül mekanizmasının da kontrolsüz bir şekilde uygulanması çocuğu rüşvetçi yapıyor ya da şantajcılığa sürükleyebiliyor. Dolayısıyla işi bu raddeye getirmeden her iki mekanizmayı da öngörülemeyen ödül ve öngörülemeyen ceza şeklinde kullanmak çok daha sağlıklıdır. Tabi burada bir eşik var o davranışın sönmesine neden olmamamız gerekiyor. 

Pavlov un köpeklerinden bahsetmiştik. Et ve zil köpeğin kafasında eşleşti. Zil her çaldığında et olmasa bile köpek salya salgılıyor. Sindirim sistemi harekete geçiyor ve köpeğin beyninde dopamin açığa çıkıyor yani ödül mekanizması açığa çıkıyor. 

Fakat birincisinde böyle oluyor, ikincisinde öyle oluyor, bir müddet sonra üçten itibaren köpeğin salya seviyesi azalmaya başlıyor. Bundan dopamin seviyesinin azaldığı görülüyor. O durum sönmeye başlıyor. Bu durum dört de azalmaya başlıyor, beş de daha da azalmaya başlıyor, altı da daha azalıyor, yedincide – bu illa 7 olmak zorunda değil- zille beraber et verildiğinde, sekizinci seferde birinci seferdeymiş gibi yeniden güçlü bir şekilde salya salgılandığı gözlemleniyor. 

Dolayısıyla o durumu canlı tutmak için her seferinde köpeğe et vermek zorunda değiliz. Yeter ki o durumun sönmesine ramak kala eti verelim böylelikle her 7-8 ya da her 5-6  seferden bir tanesinde ödüllendirmeyle köpeğin o zile olan duyarlılığını canlı tutmuş oluyoruz. Yoksa öbür türlü pavlov in bütçesi bu deneyi tamamlamaya yetmezdi. 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder