Bir insan neden inkar eder. Bunun başlıca 3 sebebi vardır.
1 - Felsefi sebepler
2 – Sosyolojik sebepler
3 – Psikolojik sebepler
Kişi felsefi olarak ben görmediğim şeye inanmam ya da ben bilimsel olarak varlığı kanıtlanmamış ve laboratuvar ortamında varlığı ispatlanmamış şeylere inanmam. Ben metafizik unsurlara inanmam ve bu ret edişini bir felsefi boyuta oturtur kendince.
SOSYAL SEBEPLER
Kişi içinde bulunduğu sosyal çevre itibariyle daha çok inanmayan, ataist insanların arasındadır. Ailesi o insanlardan müteşekkildir, temas ettiği insanlar, eğitim aldığı kurumlar, öğretmenleri, onun duygu ve düşünce dünyasını şekillendiren insanlar o inançta olan insanlardır. Dolayısıyla onların etkisiyle tamamen sosyal sebeplerden dolayı kişi inanmayabilir.
PSİKOLOJİK SEBEPLER
Bizi ilgilendiren kısmı budur. İnkar mekanizmasında psikolojik faktörler çok önemli rol oynuyor. İnkar, bir savunma mekanizmasıdır, bir telafi mekanizmasıdır. Psikolojide yeri olan ve kişinin günlük hayatında problemlerle karşı karşıya kaldığında, stres faktörleriyle karşı karşıya kaldığında bozulmuş olan o dengeyi yeniden sağlayabilmek, o kararlılık halini yeniden elde edebilmek için sıkça kullanmış olduğu telafi mekanizmalarından bir tanesidir.
Ki bir insanın Allah ı inkar etmesinde de baktığımız zaman, arka planını incelediğimiz zaman bir baş etme, bir telafi mekanizması olarak, stresi azaltmak üzere devreye girdiğini görüyoruz. Çünkü öbür türlü Allah ı inkar edebilmek mümkün değil.
Örneğin, yapılan bilimsel araştırmalar matematik inkarın mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Üç tane kalem alalım ve bunları havaya atalım. Bu kalemlerin üçünün de uçları üzerine yere düşme ihtimali 10 üzeri 57. Halbu ki bilimsel olarak 10 üzeri 50 nin üzeri olasılıklar imkansız olarak addedilir. Yani üç kalemin bile havaya atıldığı zaman aynı şekilde yere düşme ihtimali neredeyse katrilyonda bir iken milyarlarca yıldızın belirli bir yörüngede, milyonlarca atomun uyum içerisinde, milyarlarca hücrenin birbirleriyle denge içerisinde bir arada senkronize olması bunu tesadüfle ifade edebilmek mümkün değil. Böyle bir şeyin tek başına, yönetim organizasyonu ve düzenleyici olmaksızın gerçekleşmesi bilimsel olarak da matematiksel olarak da imkansız. Fakat bu hesaplamaları yapan kişi psikolojik nedenlerden dolayı inkar ediyor.
Neden inkar eder kişi?
Kişi o stres halinden kurtulmak için inkar eder.
Kişinin hayata dair güçlü emelleri, güçlü arzuları vardır. Geçmişten gelen yoksunlukları vardır onları tamamlama arzusu içerisindedir. Ya da yine geçmişten gelen korkuları ve kaygıları vardır onlardan uzaklaşma çabası içerisindedir. O korku ve kaygılarla yüz yüze kalmak kişinin stresini arttırır. Bu şekilde yoksunluğunu hissettiği şeye ulaşamamak, o ihtiyaç duyduğu şeye ulaşamamakta yine aynı şekilde onu ciddi anlamda strese sokar. Dolayısıyla kişi en kısa ve en kestirme şekilde aceleci bir tavırla o ihtiyaç duyduğu şeylere yaklaşmak ve korktuğu şeylerden uzaklaşmak ister.
Fakat din tüm bu süreçlerin, yakınlaşma ve uzaklaşma süreçlerinin belli bir usul içerisinde gerçekleşmesini ve belli ahlaki değerlere bağlı kalınarak değerlendirmek ister. Bu da kişinin bir an önce elde etmek istediği şeylerden uzak kalmasına, o kazanımlarının gecikmesine neden olur. Onların gecikmesine de kişinin bu süreç içerisinde stresi olması gerekenden daha yoğun yaşamasına neden olur. Ve kişi burada bir ikilem içerisindedir. Ya yavaşlayacaktır yavaşladığı anda o stresin etkilerine maruz kalacaktır. Ya da bir şekilde dinin bu konudaki öngörülerini, kurallarını hiçe sayıp o arzuladığı şeye ihtiyaç duyduğu şeye ilerleyişine devam edecektir. Burada da dinin o müeyyideleri devreye giriyor. Günah, haram, ceza, cehennem, dünya ve uhrevi musibetler olgusu devreye giriyor ve kişi bundan rahatsız oluyor. Bu rahatsızlığı bastırabilmek, giderebilmek ve arzu ihtiraslarını hayata geçirebilmek sürecini daha rahat, daha stressiz geçirebilmek için kişi inkar etme yoluna gidebiliyor.
Tamamen içinde bulunduğu stresi yok etmeye yönelik bir telafi mekanizması olarak inkârı kullanıyor kişi.
Diğer bir mekanizma ne? İnsan beyni kişiliği korumaya çalışır
Psikolojik ve fizyolojik varlığı korumaya çalışır. Psikolojik ve fizyolojik varlığına yönelik olumsuz müdahalelerden de müthiş derecede rahatsız olur. Bu süre içerisinde kişinin bazı yetenekleri vardır, bazı maddi ve manevi kazanımları vardır. Kişi bu maddi ve manevi kazanımları kişiselleştirir yani kişiliği ile ilişkilendirir. Benim sesim güzel, benim sayısal zekam iyi, benim ticari zekam güzel, benim ticari zekam güzel, güzel şarkılar söylüyorum, v.s bunları kişiselleştirir ve eğer ben bu yeteneklere sahipsem ve yapıyorsam bu benim özel birisi olduğumu gösterir, bu benim başarılı, saygıdeğer ve sevgi değer birisi olduğumu gösterir der. Hani “kerameti kendinden menkul” deriz ya.
Fakat din diyor ki; bunlar sana ait şeyler değil, bunlar Mevla nın sana sunmuş olduğu şeyler. O bunları sana verdiği gibi dilediği zaman da çekip alabilir. O zaman kişi şahsiyetini bunlar üzerine kuramıyor. Din buna müsaade etmiyor, bunlar senin değil diyor. İşte bundan dolayı kişi çıkıyor ve hayır böyle bir şey yok bunlar bana Allah tarafından verilmedi ben zaten Allah ın varlığını da kabul etmiyorum. Bunlar benim çabamla kendiliğinden oluşan şeyler diyor ve orada inkâr yoluna gidiyor. Burada da kişiliği koruma, kişilği o yetenekler, kazanımlar üzerine inşa etme çabası var.
Yine bir psikolojik faktör kızgınlık, öfke; Allah a karşı kızgınlık, öfke hissetmek.
Ünlü ateist hatıra defterinde yazıyor. Avrupa da seyahat ediyordum. Bir papazla denk düştük başladık konuşmaya. Bana nereli olduğumu sorunca Türk olduğumu söyledim. Müslüman mısın? Diye sorunca hayır ateistim diye cevap verdim. Neden? Diye sordu. Bundan yıllar önce yakın bir arkadaşımı kanserden kaybettim bu olay üzerine Allaha inanmayı bıraktım deyince papaz güzel bir cevap vermiş. “sen Allah a inanmıyor değilsin, sen Allah la kavgalısın demiş”. Evet baktığımız zaman inkâr edenlerin bir çoğunun da Allah ile kavgalı olduğunu görüyoruz. Bilinç altlarında bir şekilde Allah a karşı ciddi anlamda bir öfke ve kızgınlıklarının olduğunu görüyoruz. İmani zaafların etkisiyle, aileden yeterince o yaşam olaylarını, o hadisatın arka planını doğru anlamayı sağlayacak bilgi olmayınca hayatın içerisinde karşılaştıkları bir çok olumsuzlara gerek bireysel olarak karşılaştığı olumsuzluklara, gerekse de toplumsal olarak yaşanan olumsuzluklardan dolayı Allah u Teala yı sorumlu tutma ve o öfkeyi ona yansıtma yönelimi içerisine giriyorlar. Bu da ayrı bir savunma mekanizması. O olayın yaşanmasında kendi payını göz ardı ediyor, sevdiği insanların (anne-babasının) payını göz ardı ediyor, direk allahı sorumlu tutuyor. Dolayısıyla içinde birikmiş olan o gerilimi, öfkeyi Allah a yansıtıyor ve bu da o öfkenin zaman içerisinde Allah ı inkar etmesine kadar gidiyor.
Baktığımız zaman esasında bu telafi mekanizmaları insanın günlük hayatında karşılaştığı o stresi hafifletebilmesi için insana bahşedilmiş güzel özellikler fakat kişi bu mekanizmaları doğru bir şekilde kullanmadığında sadece dünyasını değil ahiretini de mahvedecek sonuçlar doğurabiliyor.
Yine keyif düşkünlüğü, zevk düşkünlüğü de kişinin inkar sürecinde önemli bir rol oynuyor. Çünkü insanın günlük hayatında telafi mekanizması olarak kullandığı -yine biz stresle ilişkilendiriyoruz eğer arka planda dikkat ederseniz- alkol kullanıyor, uyuşturucu kullanıyor, düzensiz bir cinsel hayatı var. Bunları ne olarak kullanıyor kişi? Bunları hep telafi mekanizması olarak kullanıyor.
Kişide doğuştan gelen, beynin derinliklerinden gelen, bilinçaltından beslenen güçlü bir acıdan kaçınma ve hazza ulaşma yönelimi vardır. Fakat günlük hayatın içerisinde kişi ister istemez acıyla karşı karşıya kalabiliyor. Ya da hayatın içerisinde bazı başarıları elde edebilmek için haz yoksunluğuna maruz kalabiliyor. İşte bu haz yoksunluğunun veya bu acının varlığından kurtulabilmek için kişi sağlıklı olmayan telafi mekanizmaları var edebiliyor.
Ne gibi?
Alkol kullanma, uyuşturucu kullanmak, gezmek, tozmak, eğlenmek, yatmak, kalkmak gibi. Bunlar insanın hayatında bir denge unsuru oluyor. Kişi işten çıktıktan sonra eve gitmeden iki tek atıyor. Özellikle batı ülkelerinde bu geleneksel hale gelmiştir. Pub kültürü vardır orada insanlar işten çıktıktan sonra yarım saat bir saat bupa giderler, gittikleri yerler bellidir, etnik kökenlerine göre gittikleri publar farklılaşır. Aynen bizim ülkemizdeki hemşeri dernekleri gibi. Orada tabiri caizse demlenirler, çakır keyif olurlar, günün stresini üzerlerinden atarlar ve akşam evlerine biraz daha duygu durumlarını düzeltmiş olarak giderler. Burada kişi alkolü telafi mekanizması olarak kullanıyor. Fakat din buna müsaade etmiyor. Allah ın koymuş olduğu kanunlar buna müsaade etmiyor, şiddetle karşı çıkıyor ve bu telafi mekanizması onun elinden alınmaya çalışılıyor gibi görüyor kişi. Fakat kişi başka seçenek de üretemiyor. Bir şekilde ibadete veya duaya yönelemiyor. Bu tür dini faaliyetleri gerçekleştirecek ortamı yok, nasıl yapılacağını bilmiyor, çevresinde onu destekleyecek kişiler de yok. Dolayısıyla oyuncağı elinden alınmaya çalışılan birçok durumuna düşüyor. Ve o telefi mekanizmasını vermemek, devam ettirmenin getirmiş olduğu suçluluk duygusundan kurtulmak adına -çünkü o ayrıca bir stres yüklüyor içkiyi, kumarı kullanıyor olması- yanlış bir iş yapıyor ya! Bundan dolayı bu dünyada veya ahirette cezalandırılacak ya! O zaman Allah u Teala yı inkar etmek suretiyle, “Allah yok, cennet yok, cehennem yok, ahiret yok, ceza da yok, ödül de yok. Bu dünyada yaşarız ve yine bu dünyada ölürüz. Biz inorganik maddelerin birleşmesinden oluşmuş organik varlıklarız ve bu hayat bittiğinde yine inorganik maddeler olarak evrene karışacağız.” Der ve bu suçluluk duygusunu bastırır.
Böylelikle o stresin meydana getirdiği gerilimden kurtulmak için kullandığı telafi mekanizmasını herhangi bir suçluluk duygusu kullanmadan tepe tepe kullanır.
Faiz de de aynı şey söz konusu. Kişi sermayesini faize yöneltmek suretiyle bir şekilde telafi etmektedir. Ticaretindeki başarısızlıklarını, ya da nasibinin birazcık azlığını, rızkının azlığını bu şekilde telafi etmeye çalışmaktadır. Din buna karşı koyar. O zaman biraz önceki örnekteki gibi kişi bunu inkar etme yönelimine girer. Dinin yasaklamış olduğu fiili yapmanın açığa çıkarmış olduğu o suçluluk psikolojisinden kurtulmak, o suçluluğun yol açmış olduğu stresten sıyrılmak ve şu hayatını biraz daha keyifli, biraz daha stresten uzak yaşayabilmek.
Ki insan bilmiyor ki, inanmanın hatta inanmanın ötesinde günlük hayatımızda dini pratiklere yer vermenin dua gibi, ibadetler gibi insanın stresle baş etme sürecinde kişiye çok ciddi katkılar sağladığını, önemli birer stresle baş etme faktörü olduğunu, bu tür insanların diğer insanlara kıyasla stresi daha az hissettikleri, fizyolojik ve psikolojik olarak daha az hastalandıkları, daha kısa sürede iyileştikleri vs. gibi araştırmalardan bahsetmiştik.
Evet din insanı bir yandan sınırlıyor. Zahiren ilk etapta baktığımız zaman bu bir stres faktörü gibi görünebilir fakat oluşan bu stresi azaltacak hatta kişiyi artıya geçirecek mekanizmaları da unsurları da yine din insana sunuyor. Tabi bunun olabilmesi için olayın sadece inanç boyutunda kalmaması dini pratiklere de kişinin günlük hayat içerisinde yer vermesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder