6 Ocak 2015 Salı

BİYOLOJİK SAATİMİZ

Hicri takvim ile biyolojik saatimiz arasında ne gibi bir ilişki var?:

Sizlerin de bildiği üzere hicri takvim kamerin (ayın) hareketlerini esas almak suretiyle zamanı belirler. Bizim bir biyolojik saatimiz var. Mesela sabah saat 6.00 da kalkmaya niyet ediyoruz. Saat 6.00 gösterdiğinde birden gözlerimiz açılıyor. Bazen uyanamayabiliyoruz, bazen 10 dakika erken, bazen yarım saat geç. Fakat bir aksilik söz konusu değilse, her gün aynı saatte kalkmayı alışkanlık haline getirmiş isek 6.00 da uyandığınızı görürsünüz. 

 

Beynimiz nereden bildi saatin 6.00 olduğunu? 

Beynimizin de bir saati var. Oradan bildi elbette ki. Nereden bilecek. 

Saat 2 de şunu yapacağım diyoruz ve tam saatinde o şey aklımıza geliveriyor. Şu saatte yemek yiyeyim diyorsunuz, kendinizi ona göre ayarlıyorsunuz, programlıyorsunuz. Bir bakmışsınız o saat geldiğinde sindirim sistemi hazırlıklarına başlamış, mideniz kazınıyor. O kazıntı neyi gösteriyor? Sindirim sisteminiz biraz sonra çalışacak, o yemek yeme etkinliğine hazır olduğunun göstergesi. 

Peki sindirim sistemimiz akşamın 6 sı olduğunu, yemek vaktinin geldiğini. 

Beynimizin ve bedenimizin kullandığı bir biyolojik saat var. Beynimiz ve bedenimiz sadece saati bilmiyor. Günleri de biliyor. 

Mesela pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutan insanlar, pazartesi günü geldiğinde eğer pazartesi günü oruç tutmayı alışkanlık haline getirmişlerse ama bir şekilde o gün oruç tutmuyor ise gün içinde öğle yemeği yemeyi unutabiliyor kişi ve acıkmıyor.  O gün metabolizmanın işleyişi diğer günlerden farklıdır.

 

Beynimiz nereden bildi o günün pazartesi olduğunu? Ya da Perşembe olduğunu?

Buradan da anlıyoruz ki, bedenimizde ve beynimizde işleyen o biyolojik saat sadece saati ölçmüyor aynı zamanda takvim özelliğine de sahip. Günleri de biliyor. 

Bu gün pazartesi mi? Salı mı? Cuma mı? Tatil günü mü? İş günü mü? Çalışacak mıyız? Evde miyiz? Bunu da biliyor. 

 

Peki mevsimleri biliyor mu? 

Evet mevsimleri de biliyor. 

Kış aylarına geldiğimizde, sonbahar mevsimi yaklaştığında havalar soğumadı diyelim. Buna rağmen metabolizmamız yavaşlamaya başlıyor. Çünkü havalar sıcak gitse bile eylül ayında ağustos değerlerinde sıcaklık olsa bile, diyelim biz tatildeyiz denize girmemize rağmen beynimiz kışın artık yaklaştığını, artık mevsimin sonbahar olduğunu biliyor ve yavaş yavaş metabolizmayı o yaklaşan zorlu kış koşullarına uygun hale getirmeye başlıyor. 

 

İnsanları bir kenara bırakalım. Hayvanlara bakalım. 

Kış uykusuna yatan insanlara şöyle bakalım. Çiftleşme mevsimlerini hiçbir şekilde şaşırmayan, doğum mevsimlerini şaşırmayan, uykuya geçme ve uykudan uyanma mevsimlerini şaşırmayan hayvanlara şöyle bir bakalım.

Nereden biliyorlar? Aylardan hangi ay olduğunu, Mevsimlerden hangi mevsim olduğunu, saatin kaç olduğunu nereden biliyorlar?

 Mesela okyanuslarda bazı balinaların buluşma zamanları var, Senede birkaç gün sadece. Okyanusların çeşitli yerlerinden farklı balina türleri bir araya geliyorlar. Bu buluşma sadece birkaç gün hatta bazıları birkaç saat sürüyor. Düşünün o birkaç saat devam edecek olan çiftleşme sezonunu yaşayabilmek için binlerce kilometre uzaktan geliyorlar. Zamanı nasıl ayarlıyorlar? O saatte orada olmayı nasıl beceriyorlar? Saatin o saat olduğunu nereden biliyorlar? Oraya gidip beklemeye başladığınız zaman 1 hafta öncesinden gelen balina göremiyorsunuz. Birkaç gün önceden gelen balina göremiyorsunuz. Ortada hiç balina yokken saati geldiğinde balinaların bir anda ortaya çıktığını görüyorsunuz. Mürekkep balıklarında da böyle bir şey var. Senenin bir gecesinde, dolunay olduğu vakit -hicri takvime göre- mürekkep balıkları bir araya geliyor. Orada bir çiftleşme meydana geliyor. Ondan sonra yumurtlama söz konusu oluyor ve o çiftleşme işlemini gerçekleştiren mürekkep balıkları ölüyorlar, okyanusun tabanına çöküyorlar. Okyanusun 2000/3000 metre derinliklerinde yaşayan o mürekkep balıkları mevsimlerden hangi mevsim, aylardan hangi ay, saatlerden hangi saat olduğunu nereden biliyorlar? 

Demek ki bütün canlıların bir biyolojik saati var mı?

Var. 

Şimdi soruyorum sizlere; evrende geçerli olan bu biyolojik saat güneşin hareketlerini mi esas alıyor, yoksa ayın hareketlerini mi esas alıyor? Hicri takvimi mi esas alıyor, yoksa şemsi mi esas alıyor? 

Hadi bakalım verin cevabı…

Ayın hareketlerini esas alıyorlar. Güneşin hareketlerini değil.

Balinalar o ayın dolunayı esas olduğunda bir araya geliyorlar. 

Aynı şekilde beynimizde işleyen biyolojik saat de güneşin hareketlerini değil, ayın hareketlerini esas alır. Yani biz her ne kadar bunun kanununu çıkarmış, devlet nezdinde bunun kararını almış ve günlük hayatımızı, bayramlarımızı, milli günlerimizi, doğum günlerimizi, güneş takvimi baz alınarak hazırlanmış takvime güne belirliyor olsak da kainattaki o işleyiş güneşin hareketlerini değil, ayın hareketlerini esas almaktadır. 

O biyolojik saatimiz ayın hareketlerine göre kendini ayarlamaktadır. 

Bunu niçin söylüyorum? Hicri takvimi takip etmek, ayın işleyişini takip etmek evrenle uyumlaşmak, kendi gerçeğimizle bütünleşmek, o eşgüdümü, o senkronizasyon kurabilmek açısından çok önemlidir. 

Biliyorsunuz o kameri ayların 13-14-15. Günleri var. O günler ayın dolunay şeklinde olduğu günlerdir. Ay o zaman en geniş ve en parlak halindedir. Dinimiz o günlerde oruç tutmayı emretmiştir. Çünkü aynı zamanda ayın dünyaya en yakın olduğu, çekim gücünün en ziyade olduğu bir dönem. 

Met-cezir okyanusların hareketleri de yine ayın hareketleri ile son derece alakalıdır. 

Şimdi okyanusları bile kabartan, met-cezir i bile yapabilen, suyun çekilmesinde, kabarmasında rol oynayan ayın çekim gücünün insanın fizyolojisi dolayısıyla da psikolojisi üzerinde bir etkisinin olmaması düşünülebilir mi? 

Biz her ne kadar kafamızı kumdan kalelere gömmüş olsak bile, o şehirlerde o apartman daireleri içerisine gömmüş olsak da, ne kadar kendimizi doğadan soyutladığımızı zannetsek de biz bu evrenin, bu işleyişin bir parçasıyız. Kainatın geri kalan parçalarıyla, uzayın en uzak galaksilerle, onları oluşturan  partiküllerle bile etkileşim içerisindeyiz bizler. 

Özellikle son dönem kuantum fiziğinde yapılan çalışmalar kainattaki her şeyin birbiriyle iletişim içerisinde olduğunu ortaya koymuştur. Ayın konumu ile ilgili etkileşimimiz de son derece güçlü son derece etkilidir. İşte bu evrede dinimiz bize bu üç gün boyunca oruçlu olmayı emrediyor. 

Biliyorsunuz batıda kurt adam efsanesi vardır. O kurt adam dolunay çıktığında ortaya çıkar. Normalde bir insan olarak hayatını sürdüren birisi dolunayın etkisiyle bir anda kurt adama döner. Vahşi tabiatlı, parçalayıcı, insanlara zarar veren bir yaratık haline dönüşür. Aslında bu bir metafor (temsil). Bu dolunayın insanın fizyolojisi ve psikolojisi üzerindeki etkisini dile getiren bir temsil. Doğruluk payı var mı? Var. 

Bu konuda istatistiki veriler özellikle o kameri ayların 13-14-15 inde dolunay olduğu zaman suç oranlarında belirgin bir artış olduğunu, cinayetlerde belirgin bir artış olduğunu ortaya koyuyor. 

Her ne kadar bunun olmadığına dair araştırmalar olsa da daha baskın olan görüş bu yöndedir. Bu her kültür de vardır. Bu batı Hristiyan kültür de de var, doğu İslam kültüründe de var, uzak doğu kültüründe de var. Dolayısıyla ayın konumunu biliyor olmamız ayın hareketlerini takip ediyor olmamız, hicri takvime duyarlı olmamız kendi gerçeğimizi tanımamız, kendi gerçeğimizle uyumlu olabilmemiz ve kendi gerçeğimizi yönetebilmemiz son derece önemlidir. 

Biz kainatla iletişim içerisindeyiz. Kainatın bizim üzerimizde bir etkisi var. Zaten bu etkiye istinaen burçlar oluşturulmuş vaziyette. Gerçeklik payı var mı yok mu tartışılır. Ama biliyorsunuz İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname sinde şu gün doğanlar şöyle olur, bu gün doğanda şu olur, şu gün rahme düşende şu olur gibi tespitleri var. Ve bu tespitler kabul gören tespitler. Buradan da bunların bizim kültürümüzde olduğunu anlıyoruz. Güneşin konumunun, ayın konumunun özellikle de ayın konumunun insan psikolojisi ve fizyolojisi üzerindeki etkisi bir vakıa. Bununla beraber kainatın o an içinde bulunduğu konum, durum yine aynı şekilde bizim fizyolojimiz ve psikolojimiz üzerinde bir etkiye haiz. Dolayısıyla kainatla olan ilişkimizi, kendimizin dışındaki varlıklarla olan ilişkimizi doğru bir şekilde kurmamız gerekiyor. İşte o kanal da ayın hareketleridir. 

O açıdan ben şahsen özel hayatımda ayın hareketlerini gözlemleyen, önemseyen birisiyim. Biz farkında olmasak da bedenimiz ve beynimiz kainatla, maddeyle, eşyayla bir etkileşim içerisinde. 

Özellikle ay ile ve ayın hareketleriyle bir etkileşim içerisinde. Nasıl ki cep telefonumuz, tabletimiz, bilgisayarımız, kablosuz ağ aracılığıyla sürekli etkileşim içerisinde, güncellemeler yapıyor, belirli networklerle etkileşim içerisinde. 

Bir cep telefonunda var olan bu özelliklerin beynimizde var olmaması düşünülemez. Telefonumuzu ayarlarken bile telefonumuz bize soruyor. Hicri takvime göre mi ayarlıyım? Yoksa miladi takvime göre mi ayarlıyım? Fakat beynimiz bize sormuyor. O programlandığı üzere, fabrika ayarları üzere hicri takvimi esas alıyor. Biyolojik saatimiz çalışırken ayın durumunu göz önüne alıyor. Dolayısıyla bizler de ayın durumunu takip etmek, onun işleyişine duyarlı  olmak durumundayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder