Heyecan ve kaygı sınava yönelik ise bunu sınav kaygısı olarak adlandırıyoruz. Ki bu durum sadece öğrencilerin yaşamış olduğu sınav esnasında ortaya çıkmıyor. Bazen bu durum bizler gibi radyo programı hazırlayıp sunan, televizyon programlarına katılan kişiler için de söz konusu olabiliyor. Sanatçılar için, sporcular için, konferanslar verecek bilim adamları için de Ya da konuşmalar yapacak siyasetçiler için de söz konusu olabiliyor. Bunlara genel olarak biz performans kaygısı diyoruz.
Kişinin bu kaygıyı olması gerekenden daha yoğun hissetmesini gerektiren faktör heyecanının kontrolden çıkabileceği endişesidir. Heyecan kişinin içinde bulunduğu olağanüstü halle başedebilmesini sağlayacak son derece işlevsel, son derece faydalı bir mekanizmadır.
Böbrek üstü bezlerimizden adrenalinin belli bir seviyede ki böbrek üstü bezlerimiz o adrenalini ne seviyede salgılayacağını çok iyi bilir, dozunu çok iyi ayarlar, ustabir şöförün gaz bedalına nasıl basacağını bilmesi gibi gazı çok iyi ayarlar. O adrenalinin etkisiyle bedenimizde fizyolojik açıdan bir değişim meydana gelir. Bu değişim sadece fizyolojik değildir. Bu değişimin aynı zamanda psikolojik yansımaları da vardır. Zihinsel yansılamaları da vardır. Odaklanma durumu ortaya çıkar, seçici odaklanma, yani kişi içinde bulunduğu ortama odaklanır. Kişi başka Hiçbir şey düşünmez. Bütün dikkatini yapmış olduğu işe vermiştir. Kişi dahili ve harici olumsuz faktörlere rağmen içinde bulunduğu işinin gerektirdiği yüksek performansı sergiler. Bu süreç ne kadar sürerse sürsün 1 saat Ya da 2 saat hiç farketmez o performansı sürdürebiliriz.
Bu mekanizma özellikle de liselere giriş sınavı, ya da üniversiteye giriş sınavı, ya da memurluk giriş sınavı gibi hayati öneme haiz tabiri caizse insanın hayatının hangi yöne gideceğini belirleyen o çok önemli Birkaç saatlik performans içinde geçerlidir.
Orada da kişinin içsel ve çevresel etkilerden bağımsız bir şekilde bütün dikkatini içinde bulunduğu sürece verebilmesi, ve o sürecin gereklerini yerine getirebilecek fizyolojik, psikolojik ve zihinsel hali yakalabilmesi için heyecan mekanizmasına ihtiyaç vardır.
Demekki heyecan son derece faydalı, son derece işlevsel ve son derece gerekli bir mekanizmadır.
Fakat bu tür durumlarda insanların yaşamış olduğu problem heyecanın birden ortadan kaybolmasından ziyade heyecanın olması gerekenden çok daha yoğun duyumsanmasıdır.
Bu heyecanın olması gerekenden çok daha yoğun bir şekilde çıkabileceği endişesi kişide performans kaybına, eğer sınava girecekse de sınav kaygısına yol açar. Nasıl ki heyecanın yokluğu bir problem ise yine aynı şekilde heyecanın olması gerektiğinden daha yoğun duyumsanması da ayrı problemdir. O da yine kişinin performansına olumsuz yönde etki eder. Bedenin bilgeliği devreye girer, beynimizdeki mekanizmalar devreye girer, ve kanımızda fazlalaşmış olan adrenalini tolere edecek, onu yeniden makul seviyelere çekecek kimyasal ajanlar beynimiz tarafından salgılanırlar.
Dolayısıyla bizim böylesi durumlarda bedenimize, beynimize, o bilgeliğimize güvenmemiz ve müsaade etmemiz gerekiyor. Müsaade etmek kavramının olgusunun altını yeniden çiziyoruz. Diğer bir deyişle benliğimizin işleyişine karışmıyacağız. Çünkü onda, bü tür kontrol dışı durumlar söz konusu olduğunda devreye girecek ve kontrolü yeniden ele alacak mekanizmalar vardır.
Ozaman bize düşen şey paniğe kapılmamak ve bedenimizin bilgeliğinin devreye girerek o yükselmiş, fazlalaşmış heyecanı bir müddet sonra makul seviyeye gelebilmesini sağlamak.
Hiç kimse heyecanın olması gereken seviyenin üstüne çıkmasını istemez. Ancak dahili ve harici sebepler nedeniyle yükselebilir. Kan şekerimiz yükselmiştir, bir önceki gece uyuyamamışızdır, ortam sıcaktır veya soğuktur, vs. bir şekilde birşeyler tetikleyerek bu heyecanı arttırabilir.
Bizler bir fanus içinde yaşamıyoruz. Evet öğrenciyiz bir sınava gireceğiz ama aynı zamanda insanız, evladız, kardeşiz, arkadaşız, abiyiz. Ve bütün bunların getirmiş olduğu o sorumlulukları da bir yandan taşımak ve getirdiği sorumlulukları yerine getirmek zorundayız. Elbetteki bunların bizi etkilememesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla bize düşen şey bu dahili ve harici faktörlerin heyecanımızda meydana getirebileceği değişikliklere müsaade etmektir. Müsaade etmek. Belirli bir süre için heyecanın olması gerektiğinden daha yoğun duyumsanmasına müsaade edebilir isek işte bedenimizde ve beynimizde var olan o mekanizmalar diğer bir deyişle bedenin bilgeliği mekanizması devreye girecek ve heyecanımızı olması gereken seviyeye indirecektir. Fakat kişi kırmızı çizgiyi çekmiş ise, o duvarı örmüş ise, bir koşullanma içerisine girmiş ise o heyecan içerisinde kaybedeceği Birkaç dakikaya bile tahammülü yoktur. Her şeyi çok ince detayına kadar planlamış dolayısıyla bedenin bilgeliğine müsaade etmiyor. Heyecanın olması gerekenin üzerinde duyumsanmasına müsaade etmiyor. Ve müdahale ediyor. Hiç bilmediği bir alana giriyor. İşte orada iş çığrından çıkıyor, eline yüzüne bulaştırıyor, paniğe kapılıyor. Bedenine ve beynine müdahale etmeye kalkıyor. Beynine ve bedenine güvenmiyor. Bedenini ve beynini tasarlayan inşa eden o akla güvenmiyor.
Kendine gel! Güven! Sakin ol! Müsaade et!
Heyecan dediğimiz şey kalbin hızlı atması, kulakların uğuldaması, dizlerin titriyor, heyecan biraz fazla yaşanıyor, bu belirtilere müsaade edeceğiz. Yönetmek kaydıyla ve şimdilik, geçici birsüre için bu heyecanın olması gerekenden daha fazla duyumsanmasına müsaade ediyoruz.
Diyelim ki bizim heyecanımızı yanımızdaki birisi fark etti ve” biraz heyecanlımısın? Yoksa hayatının en önemli dönemecine girdiğin şu evrede hayatının bundan sonraki sürecini belirleyeceğin Birkaç saatlik sınav esnasında sen heyecanı olması gerekenden daha yoğun mu yaşıyorsun ? “ diye sordu bize.
Ona dönüp şöyle diyeceğiz; “ evet şu anda heyecanı biraz fazla yaşıyorum ve müsaade etmemin daha faydalı olacağını düşünüyorum. Ve müsaade ediyor. O heyecanın belirtilerinin de yönetmek kaydıyla ve şimdilik müsaade ediyorum. Fakat bu süreç zarfında birkaç dakika veya beş on dakika kaybolabilir. Bu kayba da müsaade ediyoruz. Evet her şeye müsaade ediyoruz. Kırmızı çizgiyi kaldırdık. Bedenimiz ne yazıkki içsel ve çevresel faktörlerin etkisiyle sınırı aştı. Müsaade edelim o sınırlarını biliyor. Biraz sonra hemen geri gelecektir zaten. O sınırlarını çok iyi bilir. Arife tarif gerekmez. O her zaman sınırını bilmiştir. Ve hızlı bir şekilde yeniden o sınırların gerisine dönmek için gerekli olan mekanizmalar devreye sokulacaktır müsaade et.
Demekki çözümümüz müsaade etmekmiş. Eğer müsaade etmekte zorluk çekiyor isek burada EFT yi tavsiye ediyorum. Bu şekilde vücuda dopamin salgılanır. Yani mutluluk hormonu ve güven hormonu veriyoruz sisteme. Buna bağlı olarak daha kolay müsaade edebildiğimizi ve bedenin bilgeliğine müsaade ettiğimizi ve bedenin aşmış olduğu o sınırları geri dönme noktasında zaman verdiğinizi ve heyecanın bir süre sonra olması gerektiği, makul seviyeye döndüğünü göreceksiniz.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
26 Şubat 2014 Çarşamba
PERFORMANS KAYGISI
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder