4 Mart 2014 Salı

TAKINTILI DÜŞÜNCELER

Zihnimizde ortalama her bir saniyede bir düşünce geçer. Çok yoğun bir düşünce trafiğimiz vardır. Hemen hemen 1 saatte 3600 düşünce üretiriz. Yani uyanık olduğumuz süre içerisinde zihnimizden düşüncelerin geçmediği bir an yoktur. Ki uyurken bile düşünürüz.
Rüya evresi aslında bir tür düşünme evresidir. Bu düşüncelerin bir kısmını biz oluştururuz. Fakat bu düşünce sürecine etki eden bir çok içsel ve çevresel faktör vardır. Önceliklerimiz, korkularımız, endişelerimiz, arzularımız, ihtiraslarımız, düşünce sürecimize etki eden içsel faktörlerimizdir. Bununla beraber çevresel faktörlerimiz de vardır. Gördüklerimiz, duyduklarımız, yaşadıklarımız, kokular, tatlar, bunlar da yine düşüncelerimizin oluşumunda etkili olan harici faktörler.
Ve buradan şunu anlıyoruz. Düşüncelerimize etki eden içsel ve çevresel faktörler bizim kontrolümüzde değil. Eğer düşüncelerimize etki eden bu faktörler bizim kontrolümezde değil ise bu zihnimizde istemediğimiz, onaylamadığımız bazı düşüncelerin içsel ve cevresel faktörlere bağlı olarak var olabileceğini gösterir. Nitekim öylede olur. Televizyondaki bir görsel, bilborddaki bir yazı, kulağımıza çalınan bir ezgi, bir tat, ya da bir koku özellikle koku çok güçlü bir çağırıştırıcıdır geçmişe gitme açısından.
Anmezik evre dediğimiz hatırlamadığımız dönemlere ait ama bilinç altımızda alt beynimizde kayıtlı olan o yaşantılar bir ezginin etkisiyle bir anda tozlu raflardan inip bir anda yüzeye çıkabiliyor.
Düşünceler sadece yazılı değildir zihnimizde. Görüntüler aracığılıyla da düşünürüz. Sesler aracılığıyla da düşünürüz. Hatta bazı durumlarda hisler aracığılıyla da düşünürüz.
Zihnimizdeki düşünceler üzerindeki hükümranlığımız bir trafik polisinin önünden geçmekte olan binlerce araçla olan ilişkisinden daha farklı değildir. Zihnimiz bize de ait olsa bizler zihnimizin mutlak hakimi, mutlak hükümranı değiliz. Ve zihnimizde dahili ve harici faktörlere bağlı olarak istemediğimiz çeşitli düşünceler söz konusu olabilir. Bunu tam anlamıyla durdurabilmek zihnimiz üzerinde mutlak hakimiyeti sağlayabilmek hiçte kolay bir süreç değildir. Çok zor bir süreçtir.
Özelliklede 21. yüzyılda medya bombardımanına, görüntü ve ses bombardımanına maruz kaldığımız şu dönemlerde zihnimiz üzerinde mutlak hakimiyet sağlayabilmek herzamankinden çok daha güç.
Bize düşen zihnimizi kontrol etmek değil düşünce ayıklaması veya engellemesi çabası içerisine girmek değil aksine o düşünce trafiğini yönetmektir. Çünkü o düşüncelerimizi kontrol etmek için,o düşünceleri kontrol etmek için o kadar çok uğraş sarfetmek gerekiyor ki,o kadar çok emek, kaynak, zaman harcamak gerekiyor ki attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya deymiyor.
Zihnimizde onaylamadığımız, dönüp dolaşan, istemediğimiz, o düşüncelerin oradaki varlığına müsaade edeceğiz. Yönetmek kaydıyla müsaade ediyoruz. Ve şimdilik, geçici bir süre için. Hayatımızın sonuna kadar müsaade etmiyoruz. Geçici bir süre için müsaade ediyoruz.
Evet bu düşünceleri istemiyoruz, onaylamıyoruz. Fakat bir şekilde bizim kontrolümüz dışında bu düşünceler orada var olacaksa da bunu engelleyemiyorsak, onların varlığına yönetmek kaydıyla ve şimdilik müsaade ediyoruz. Peki bizler o düşüncelerden mesulmüyüz? Biz onlardan mesül değiliz.
Evet zihnimizde bu tür düşünceler vardır ve biz zihnimizi temize çıkartacak değiliz. Bu ben zihnimin maliki, hükümranı, sahibi değilim demek. Zihnimizde bir akış söz konusudur ve biz bu akışı mutlak anlamda kontrol edemeyiz. İnsan gerçeği bu şekildedir.
Zihnimiz kendi çalışma dinamikleri olan,kendi iç yapısı olan, bir çok konuda özerk bir yapıdır.
Beynimizin içinde de özerk çalışan etki edemediğimiz yapılar vardır. Ve bu yapılar düşüncelerimizin, duygularımızın, hatta ve hatta davranışlarımızın oluşumunda belirleyicidir. Gözlemlenebilen davranışlarımız büyük ölçüde bizim kontrolümüzde fakat iç işleyişte ki özerkliğin etkisiyle, otonomluğun etkisiyle zaman zaman bu davranışlara da yansıyabilir. Yönetmek kaydıyla ve şimdilik buna müsaade ediyoruz.
Beynimizin mutlak hakimi olmaya çalışabiliriz. Fakat bunun için çok fazla bedel ödememiz gerekecektir. Çünkü fıtrat kendini korumaya alacaktır. O zaman beyninle diğer bir deyişle kendinle kazananı olmayan, yıpratıcı ve yüksel bedeller ödemen gereken bir mücadeleye gireceksiniz demektir. Ki Hiçbir anlamda kazanmış da olmayacaksındır. O zaman buna gerek yoktur. Bu kadar uğraşa gerek yoktur. O zaman müsaade ediyoruz. Yönetmek kaydıyla. Geçici birsüre için.
O otonom özerk yapılar istemediğimiz düşünceler üretebiliyor. Buna etki eden bir çok faktörler vardır. Genetik faktörler, bazı insanların düşünceleri bazı insanlara göre daha yoğun olabiliyor. Düşünce trafikleri daha yoğun olabiliyor.
Düşünce trafiği kişiden kişiye değişir. O zaman mademki biz beynimizin mutlak hakimi değiliz, mademki beyin özerk yapılardan müteşekkil özerk bir yapı, beyin tek başına özerk değil, beyini oluşturan bir sürü özerk otonom mekanizma vardır. Bütün bunlar zihnimizdeki düşünce trafiğine etki ediyor.
Bunun üzerine birde dış dünyadan gelen etkiler vardır. İşler bu kadar bizim kontrolümüz dışında iken, bizim dışımızda işliyor iken, bizim düşünce trafiğini mutlak anlamda kontrol altına almamız ne yazıkki mümkün değil. O zaman bize düşen şey yönetmek.
Bu yönetme sürecinde de ister istemez onaylamadığımız, varlığından hoşnut olmadığımız düşünceler söz konusu olabilir. Bu düşüncelerin varlığına yönetmek kaydıyla ve şimdilik müsaade ediyoruz.
Yönetmek kaydıyla derken, o düşüncelerin zihnimizde olmaması için gerekli olan her türlü tedbiri alıyoruz. O düşünceleri tahrik eden, arttıran görüntüler, sesler, ortamlar, insanlar varsa onlardan mümkün mertebe uzak durmaya çalışıyoruz. O düşüncelerin zihnumuzde yoğunlaşmasına neden olan bazı içsel durumlarımız var ise mesela, kan şekerimizin düşüklüğü, tansiyon, soğukta kalma, stres vs.. gibi faktörler söz konusu ise bunları yönetiyoruz. Bu tür durumlarla karşı karşıya kalmamaya çalışıyoruz.
Bununla birlikte bütün aldığımız bu tedbirlere rağmen bu düşünceler zihnimizde var olmuş sa da o düşüncelerin sürece olan etkisini asgari düzeye indirmeye yönelik düşüncelerin getirdiği olumsuz etkiyi telafiye yönelik tedbirlerimizi alıyoruz.
Dolayısıyla rahatsız eden düşüncelerin varlığına müsaade ettiğimiz takdirde yönetmek kaydıyla ve şimdilik bir müddet sonra beyin o düşüncelere duyarsızlaşmaya başlıyor. Ve artık o düşüncelerin farkına bile varmıyoruz. Yani eskisi kadar etkilemiyor. Artık duyarsızlaşma mekanizması devreye girmiştir. Ve böylelikle o düşünclerin etkisinden sıyrılmış oluyoruz. Ve biz işimize bakıyoruz. Bizim ayrıntılarla uğraşacak vaktimiz yok.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder