Sorunların hayatın içerisinde yaşanmasını engel olamadığımız, bize yapılmasına mani olamadığımız davranışların, maruz kaldığımız olumsuzlukların bizi bu denli etkilemesinin bizi kırmasının yahut öfkelendirmesinin altında yatan dahili ve harici bir sürü faktörler vardır. Ancak bunlardan en önemlisi kırmızı çizgilerimiz dir. Evet bizim kırmızı çizgilerimiz vardır. Bu kırmızı çizgilerimiz kişiliğimizi çepeçevre sarar.
Kişiliğimizi saran kırmızı çizgilerimizin olması elbetteki doğal. Doğal olmasından da öte gereklidir. Nasıl ki illerin sınırları var, ülkelerin sınırları var ve bu bir ölçüde gereklilik ise benzer şekilde kişiler arası ilişkilerde bizim de sınırlarımızın olması doğal. Babayla evlat arasında, kocayla karısı arasında, iki komşu arasında, kardeşler arasında, dostlar arasında, çalışanlar arasında hep yazılı olmayan sözleşmelere dayalı, geçerli dinin, adetlerin, örflerin, yazılı hukukun belirleyici olduğu sınırlar vardır.
Bunların olmasını biz istiyoruz. Psikolojide de istiyoruz. Ve bunları faydalı buluyoruz. Kırmızı çizgiler derken bizim kast ettiğimiz şey sınırlar değildir. Bu sınırlar üzerine inşa edilmiş kalın, geçirgen olmayan, dikenli tellerle, mayınlarla adeta koruma altına alınmış duvarlardır. Duvarları bir çektik mi onu 7/24 korumak durumundayız. Özellikle beynimizin içindeki yapı olan güvenlik bölgemiz sürekli olarak o sınırları kontrol eder. Ve herhangi bir sınır ihlali söz konusu olmuş ise bunu sürekli düşünme, nedenlerini, sonuçlarını bir şekilde anlamaya çalışma çabası içerisindedir. Bu da o durumun bizim istemimiz dışında sürekli zihnimizi meşgül eden takıntı halini almaya başlar. Ve üstüne üstlük bu düşünceye eşlik eden olumsuz negatif duygular da vardır. Öfke gibi, kırgınlık gibi, kaygı gibi.
Hayatbizi dinlemiyor, insanlar da bizi çok fazla dinlemiyor, herkes bildiğini okuyor. Bizi çizdiğimiz o kalın, geçirgen olmayan kalın çizgilerimiz ne yazıkki yaşam sürecinde ihlallere uğraya biliyor. Komşumuz, eşimiz, dostumuz, annemiz, babamız, arkadaşlarımız, farkında olmadan bu sınırlarımızı ihlal edebiliyorlar. Bizler dip dipe yaşıyoruz. İç içe yaşıyoruz. Bizler Batı dan farklı olarak sık dokulu bir toplumuz. Kişiler arası ilişkilerin çok yoğun olarak yaşandığı bir toplumuz. Ki bu doğu toplumlarına özgü bir durumdur. Bu özellik biz de de kendini gösteriyor. Ve bu süreçte elbette ki sınır ihlallerinin olması kaçınılmaz. Normal şartlar altında bu sınır ihlallerine müsaade ederiz.
Bizim günlük hayatta yapmamız gereken şey kırmızı çizgilerimizi kaldırmak. Diğer bir deyişle çevremizde birlikte olduğumuz insanların zaman zaman hoşlanmasak da kişilik sınırlarımızı ihlal etmesine göz yummalıyız. Diğer bir deyişle müsaade ediyoruz.
Nasıl müsaade ediyoruz? Yönetmek kaydıyla müsaade ediyoruz. Diğer bir deyişle o sınır ihlalinin gerçekleşmemesi için gerekli tedbirleri almak, almış olduğumuz tedbirlere rağmen o sınır ihlali gerçekleşmiş ise onu telafiye yönelik adımları atmaktır. Yönetmek ten kast ettiğimiz şey budur. Bunlar yapıldığı zaman o sınır ihlalinin bize olan etkisi asgari düzeye iniyor. Tolere edebileceğimiz, sabır edebileceğimiz, bizi yıpratmıyacak seviyeye iniyor. Bu kadarına da hayatın içerisinde müsaade ediyoruz.
Bir de şimdilik kaydıyla. Bunun bir alışkanlığa, tabiri caizse yola dönüşmesine mahal vermeden.
Bizim de kişiler arası ilişkilerde takip etmemiz gereken model budur. Hattı müdafaa dan yani sınır müdafasından, sath müdafaasına yani alan müdafaasına geçmektir. Psikolojide biz bunu tavsiye ediyoruz. Bizim kendi kadim kültürümüze baktığımız zaman burada da bunun varlığını görüyoruz. Allah Resulünün hayatına baktığımız zaman da eşlerinin zaman zaman O na karşı hoş olmayan davranışları söz konusu oldğunda ve buna şahit olan insanlar bu duruma tepki gösterecek olduklarında,(Hz. Ömer gibi, Hz. Ebubekir gibi. Peygamberimizin evine rahatlıkla girip çıkabilen akrabalıkları hasebiyle ) Allahın Resulü –“Dur ey Ebubekir, Dur ey Ebubekir onlar daha fazlasını yaparlar da ben sesimi çıkarmam”diyor.
Peygamberimizin sınırları Allah ın Resulu olması hasebiyle bizlerden daha belirgin olmasına rağmen bu şekilde davranıyor.
Yönetmek kaydıyla ve geçici bir süre için o sınırların zaman zaman ihlal edilmesine müsaade ediyordu. Diğer bir deyişle öncesinde ikazlarını yapıyor idi. Herhangi bir şekilde sınır ihlali söz konusu olduğu zaman onu telafi etmeye yönelik müdahaleleri de yapıyor idi fakat bütün bunlara rağmen karşıdaki insanın gerçeği bu tedbirlere ve ikazlara rağmen herhangi bir şekilde ihlale neden oluyor idiyse de buna müsaade ediyor du ve bunu krize döndürmüyordu. O nun çevresindeki insanlar tarafından bu denli sevilmesinde, ona olan bağlılığın bu denli güçlü olmasında rol oynayan önemli bir husustur bu.
Ki ayeti kerimede de “Sen onlara karşı kaba ve sert olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi.” mealindeki ayeti kerimeyi biliyoruz.
Yani kişiliğinin etrafını kırmızı çizgilerle bezemiş olsaydı, henüz iman kalplerine yerleşmediği için o cahiliye etkisiyle birileri bu sınırı aşmış olsaydı ve O da sert bir tepki göstermiş olsaydı etrafından insanlar dağılıp giderlerdi.
Müsaade etmek bizim önderimizin de kadim geleneğidir.
Mevla da biz kullarına müsaade ediyor. Mevla nın hududu var ve bu hudutlara dikkat etmemiz biz den isteniyor. Bununla beraber ne yazıkki bizim gerçeğimiz, bizler mükemmel değiliz, bizlere etki eden içsel ve çevresel faktörler var ve bunlar o hudutları o sınırları kabul etmemize rağmen, onlara hürmet etme çabamıza rağmen o çizginin aşılmasına neden olabiliyor.
O zaman Mevla buna müsaade ediyor.
Öncesinde bizi ikaz ediyor Peygamberleri aracılığıyla, kitapları aracığılıyla. Bu hudutları bize açıkça beyan ediyor. Hertürlü ikaza rağmen bu hudut aşımı söz konusu olmuş sa da önümüze hemen bir prosedür koyuyor. Bunun kendimize ve çevremize olan etkilerini gidermeye yönelik prosedür koyuyor ve bu prosedürün gereğini yaparak bu sınır aşımının neden olduğu etkileri asgari düzeye indir diyor.
Bu kırmızı çizgiler neler olabilir?
Bana saygı göstermeli.
Benim aleyhimde konuşmamalı.
Bana bunu yapmamalı.
Benim hakkıma riayet etmeli.
Bana teşekkür etmeli.
Bana nankörlük etmemeli vb.
Genellikle dikkat ederseniz meli-malı cümle yapısı içerisinde oluşmuş olan yargılardır bu kırmızı çizgilerimiz. Ve hepsininde geçmişine, temeline şöyle bir baktığımız zaman orada yaşanmış olumsuz olayların var olduğunu görürüz. Bir duyarlılık söz konusu olmuştur. O yaşantının yeniden vuku bulmaması için o duyarlılığın bir neticesiyle bu yargı oluşturulmuştur. Ve bu kırmızı çizgi çekilmiştir. O andan itibaren beynin güvenlikten sorumlu olan yapısı o kırmızı çizgiyi sürekli olarak takip etmeye başlar. Bu takip otomatikman geçmişte yapılan ihlallerin de hatırlanması sonucunu beraberinde getirir. Bu takip günlük ilişkilerimizde her an o sınırın belli insanlar tarafından ihlal edilebileceği endişesini beraberinde getirir. Beraberinde bir endişede meydana getiriyor. Bu da bizi gergin hale getiriyor. Çünkü bir kaygı var. Çünkü bir koşullanma söz konusu. Kesinlikle bu kırmızı çizgimin aşılmasına müsaade etmiyeceğim. Fakat bakıyoruz ki karşıdan birisi geliyor ve o kırmızı çizgi aşılabilir. Böyle bir ihtimal söz konusu. O kişi kırmızı çizgimizin etrafında dönüp dönüp duruyor. Ne oluyor o zaman? Alarma basılıyor. Böbrek üstü bezlerimizden adrenalin salgılanıyor. Ve gerginleşiyoruz. Bu gerginlik ne bizim için ne de karşımızdaki muhatabımız için faydalı değildir.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
18 Şubat 2014 Salı
BİZİ KIRILGANLAŞTIRILAN KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder