14 Şubat 2014 Cuma

İÇSEL KANUNLARIMIZIN OLUŞUMU

Nasıl ki bir devletin işleyişinde belirleyici olan yasalar, kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler varsa ve her şey bu belirlenmiş kurallar silsilesi çerçevesinde gerçekleşiyor ise aynı şekilde iç dünyamızın işleyişini de düzenleyen içsel kanunlar vardır.
Bunlara psikolojide belief  deniliyor. Belief kelime anlamı itibariyle inanış demektir. Bunun bizim dilimizdeki karşılığı ise yargılardır.
Her insanın içinde hayatı, karşılaştığı insanları ve kendisini anlamlandırma sürecinde olayları, durumları, yaşadıklarını tanımlama sürecinde belirleyici olan hayatın üzerimizdeki etkisini ve buna bağlı olarak bizim vereceğimiz tepkiyi ciddi anlamda etkileyen içsel kanunlarımız diğer bir deyişle yargılarımız vardır.
Tabi yargılar deyince aklımıza hemen önyargılar geliyor. Eğer bu yargıları hayatın gerçekleriyle bağdaşmıyor, örtüşmüyor ise o zaman bu yargıları bizler önyargılar olarak adlandırırız. Gerçek olmayan, doğruluğu olmayan yargılar.
Özellikle alt beynimiz hayatta yolunu bulma sürecinde planlarını yaparken, hedefe giden yolu belirlerken bu haritaları kullanır. Nasıl ki haritanın arazi ile örtüşmüyor olması kişinin yolunu kaybetmesine, evdeki hesabın çarşıya uymamasına neden oluyor ise, aynı şekilde iç işleyişimizde belirleyici olan, düşünce, duygu, davranışların oluşumunda belirleyici olan bu içsel kanunlarımızın hayatın gerçekleriyle örtüşmemesi de bizleri açığa düşürür.
Planlarımızın işe yaramamasına , atıl kalmasına neden olur. O nedenle iç işleyişimizde belirleyici olan bu yargıların, bu içsel kanunların hayatın gerçekleriyle bağdaşıyor olması son derece önemlidir.
Türkiye yıllarca hayatın gerçekleriyle, kendi insanının gerçekleriyle örtüşmeyen o kanunlardan dolayı  çok enerji  harcadı, çok kaynak kaybetti, çok zaman geçirdi. Fakat kanunlar hazırlanırken olması gerekenden ziyade olan, yani mevcut durum göz önünde bulundurulur. Ki o kanunlar halk tarafından, millet tarafından kabul görsün, içselleştirilebilsin ve hayata geçirilebilsin. Zaten kanunlar ne için vardır. Toplumsal işleyişi, kişiler arası ilişkileri, insanların devletle olan ilişkilerini sağlıklı hale getirebilmek için vardır.
Bir ülkede parklar yapılırken yolları önceden belirlemezlermiş  çünkü kağıt üzerinde belirlenen yollar her zaman insanların kafalarındaki yollarla örtüşmeyebiliyor. Nitekim birçok parkta, bahçede görürüz çoğu zaman yolu biraz uzatarak vermiştir. Niye? Çünkü kağıt üzerinde tasarlayarak yapmıştır o yolu. Ama insanlar kağıt üzerinde kendi gerçekliğiyle uyuşmayan o plana uymak yerine kendi kafasının dikine gitmeyi tercih etmiştir ve o yoldan farklı olarak o çimenliğin üzerinde insanların gitmesiyle zaman içerisinde bir yol meydana gelmiştir. İşte o ülkede yollar öncelikli olarak belirlenmiyor. Sonra insanların geçip gittiği o yollar düzenlenerek parkeler döşenerek, etrafı çevrilerek yol haline getiriliyor. Baktığımız zaman bazı batı ülkelerinde kural ihlalleri özellikle bizim ülkemize kıyasla son derece az. Çünkü kurallar gerçekçi. Hayatın gerçekleriyle, toplumun gerçekleriyle ve insanının gerçekleriyle örtüşen kurallar.
Bizim ülkemizde veya diğer doğu ülkelerinde neden kural ihlalleri bu kadar fazla çünkü oluşturulan kurallar  hayatın gerçeklerinden, insanların gerçeklerinden, değerlerinden kopuk.
Benzer bir durum iç dünyamızda da geçerlidir.
Peki bu yargılarımız nasıl oluşur.?
Bu yargılarımız bir üst beyin tarafından oluşturulur birde alt beyin tarafından oluşturulur. Hani millet ve devlet ayırımını yapıyoruz ya. Buna benzer bir şekilde bir üst beynimiz var bu milleti temsil ediyor. Birde alt beynimiz var o da devleti temsil ediyor. Alt beyin dayatmacı bir yapıdır.  Alt beyin olandan ziyade olması gerekeni her zaman dayatma eğilimi içerisindedir. Kendi doğruları vardır ve bu doğrulardan oluşturur yargıları. Ve bu yargıları üst beyinden bağımsız olarak yani hayatın, karşı karşıya olduğumuz insanların ve kendi gerçeğimizi dikkate almaksızın o yargıları dayatma eğilimi içerisindedir. Alt beyin bu yargıları oluştururken tamamen kendi öznel yaşantılarından hareketle oluşturma eğilimindedir. Ben yaşadığımı bilirim kardeşim bana masal anlatmayın. Ve bu süreçte bir insanın hayatla ilgili deneyimleri ne kadar olabilir ki? Ne kadar görmüş geçirmiş olursa olsun sonuçta sonsuz zenginlikte olan bu hayatı, bu insan çeşitliliğini insanın kendi öznel sınırlı deneyimleriyle algılayabilmesi ne yazık ki mümkün değildir.
Peki alt beyin boşlukları nasıl dolduruyor?
Alt beyin boşlukları genellemeler yapmak suretiyle doldurur. Diyelim ki bir hanım erkeklerle ilgili güveni zedeleyecek bazı problemler yaşamış ise. Mesela babasıyla ilgili bir güven problemi yaşamış ise daha sonraki süreçte çevresindeki erkeklerin bazılarında da babasının güvensiz tavırlarını pekiştirecek tarz davranışlar gözlemlemiş ise bu bir yada birkaç hareketten örnekle bir genellemeye varır. Ve derki “ erkeklere güven olmaz.”
Bu yaşamış olduğu öznel deneyimlerden hareketle alt beynin genelleme yaparak alt taraftaki boşlukları doldurarak oluşturduğu bir yargıdır. Ve yaşantılara dayanmaktadır. O andan itibaren alt beyin hayatın içerisinde bir erkekle karşılaştığında açar o içsel kanunlar kitabını diğer bir deyişle içsel işleyişimizin anayasa kitapçığını açar ve o kitapçıkta erkek lerin karşısında ne yazmaktadır. “erkeklere güven olmaz.” Bir de geçmişi tarar. Gerçekten de bu yargıyı teyid edecek deneyimler var mı? Bakar ki şu zamanda şurada babası annesine ihanet etmiştir. Vs. o andan  itibaren düğmeye basar ve bir güvensizlik açığa çıkar. Bunlar ortalama 1 saniyelik bir süre içerisinde gerçekleşiyor.  Bu süreçte alt beyin üst beyine hiçbir şey sormuyor. Halbuki zekamız üst beynimizde çalışıyor. Duygusal zekamız üst beynimizde çalışıyor. Vicdan yani ruhsal zekamızda üst beynimizde çalışıyor. Ama üst beyine soran yok. Alt beyin kendi gerçeğini oluşturuyor. Bu gerçeklerin de hayatın gerçekleriyle ve kendi gerçekliğimizle örtüşen yargılar değil. Bu sefer hayatın gerçekleriyle çatışmaya başlıyor kişi. Gereksiz yere hayatı kendisi  için zorlaştırıyor.
Evet alt beyinde özellikle yaşantılara bağlı olarak oluşturulmuş önyargıları değiştirmek çok zordur. Alt beynimiz güvenliği esas alır. Onun için esas olan şey varlığı muhafaza etmektir. Psikolojik, fizyolojik yapımıza herhangi bir saldırı, müdahale olmasın. Varlığımızı devam ettirebilmemiz için gerekli olan ihtiyaçlarımızı karşılayalım bizim için bu yeter der ve ilerisini düşünmez. Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçları dikkate almaz. Ve o yaşantılardan hareketle oluşmuş o yargıları karşısındaki insanlara, hayata ve kendine dayatma eğilimi içerisindedir. Halbuki o yargılar tabiri caizse bir zandan ibaret olan gerçeklikle örtüşmeyen yargılardır.
O açıdan bizlere düşen: iç dünyamızda var olan bu yargıların hangi kaynak tarafından oluşturulduğunu, bunların hayatın gerçekliğiyle örtüşüp örtüşmediğini, kişiliğimizin işleyişindeki etkisini tespit etmek. Bunların sağlamasını yapmaktır. Bu da insanın kendisini tanımasından tabiri caizse kendisiyle ilgili bir farkındalık oluşturmasından geçiyor bunun yolu.
















































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder