5 Şubat 2014 Çarşamba

KESİNTİSİZ İLETİŞİM 

Karşımızdaki insanla empati kurabilmek için beynin ön bölgesinde bulunan ayna nöronlar vardır, ayna nöronların aktif hale gelmesi gerekir. Ayna nöronlar maymunlar ve kuşlarda da bulunur çünkü bunlar taklitçi hayvanlardır. Karşıdaki insanı taklit etmesini sağlayan beynin üst bölgesinde bulunan ayna nöronlardır.
Benzer bir mekanizma insanda da var edilmiştir. Özellikle karşıdaki insanın duygularını hissedebilme, anlayabilmek açısından ve o duyguları içselleştirebilmek ve duygu dünyamızı zenginleştirebilmek açısından ayna nöronlar son derece önemlidir.
Ayna nöronlar dünyaya geldiğimiz andan itibaren aktiftir. Özellikle de yeni doğan bebekler de çok daha aktiftir. Yeni doğan bebeklerde öncelikli olarak anneye duyarlıdır, sonrasında yavaş yavaş babaya da duyarlılık başlar. Yaşı büyüyüp te hayatın içerisinde başka başka insanlarla temas etmeye başladıkça ayna nöronlar daha da gelişir ve kendisini güven duyduğu, sevgi ve saygı hissettiği insanlara karşı açık hale getirir. Onlarla da duygu alış-verişi yapmaya başlar. Fakat öncelikli olarak yeni doğan bir çocuk annesiyle duygu alışverişi çok önemlidir. Yeni doğan bebeklerin özellikle ilk iki yılında anneleriyle birlikte yaşamaları son derece önemlidir. Neden? Çünkü bir bakıcı söz konusu olduğunda çocuk güven ilişkisini onlarla kuramıyor. Diğer bir deyişle ayna nöronlar devreye giremiyor ve çocuk duygusal açıdan zenginleşemiyor.
Elbette ki koşullar elvermeyebilir, anne çalışıyordur veya sağlık problemleri vardır. O tür durumlarda sıkça bakıcı değiştirmek yerine çocuğun kendisini güvende hissedebileceği, ayna nöronlarının aktif olup kendisiyle duygu alışverişinde bulunabileceği bir kişinin bakıcı olarak tespit edilmesi son derece önemlidir. Ki bu kişinin tercihen anneanne, babaanne, hala, teyze gibi duygu alış verişinin daha zengin olabilmesi açısından faydalıdır. Yalnız unutulmamalıdır ki vekil hiçbir zaman aslın yerini tutmaz.
Kişiler arasındaki iletişim söz konusu olduğunda sadece sözel paylaşım söz konusu değildir. Hani hep derler ya “ iletişimde kaliteyi belirleyen ifademiz değildir”.  İfadelerin iletişimdeki etkisi ancak % 8 veya % 10 dur. İletişimin kalitesine etki eden faktörler ses tonumuz, beden dilimiz, vurgularımızdır. Bunlar aracılığı ile bir duygu aktarırız karşı tarafa. Bizler birer edebiyatçı veya hatip olmadığımız için duygularımızı sözel ifadelerle karşı aktarabilmemiz zordur. Onun içinde beden dilimizi, vurgularımızı, beden dilimizi kullanıyoruz. Diğer bir deyişle kâl diliyle değil, hâl diliyle konuşuyoruz.
Fakat bu aktardığımız verilerin karşı tarafın alabilmesi için ayna nöronlarının açık olması gerekir. Eğer açık değil se bu sefer iletişim sadece sözel yani %8-10 luk alana sıkışıp kalıyor. Ayna nöronlar güven, saygı, sevgi söz konusu olduğunda açılıyor.
Özellikle eşler arasında, ebeveyn ve çocuk arasında güveni, sevgi ve saygıyı muhafaza edebilmek. Zaman içerisinde bu duyguları yenileyecek, tazeleyecek eylemlerde bulunmak çok önemlidir. Aksi takdirde ayna nöronlar karşı tarafa olan duyarlılığı zaman içerisinde kaybetmeye başlıyor.
Meslek hayatımda yıllardır birbirleriyle evli oldukları halde ayna nöronlarını tamamen birbirine kapatmış, duygu alış-verişi bitmiş çiftlere rastladım. Yine meslek hayatımda bundan daha acı verici, daha da kötüsü çocuğuyla ilişkilerinde, çocuğunun ayna nöronları ebeveynine tamamen kapatmış çocuklara rastladım.
Sonrada anne-baba çocuğum beni anlamıyor, bir şey anlatamıyorum, çocukta aynı şekilde anne ve babam beni anlamıyor diyor. Çünkü ayna nöronlar kapatılmış.
Ayna nöronların kapatılmasına sebep olan en önemli sebep, kişinin kendini güvende hissetmemesidir. Dolayısıyla karşımızdaki insanın kendini güvende hissetmesini sağlamamız gerekiyor. Mesela birisiyle karşılaştığımızda merhaba deriz. Yani “benden sana zarar gelmez, senin canın, malın benim tarafımdan güvendedir” demektir. Ondan sonra ilişkiler sağlıklı bir şekilde yürür.
Karşımızdaki insanla duygu alış-verişinin olabilmesi, ayna nöronlarının açılabilmesi için güven ilişkisinin kurulması gerekiyor.
Karşımızdaki insanı, dövmüyor, sövmüyor ya da ona kaba kuvvet uygulamayabiliriz.
Beynimizde bir güvenlik bölgesi vardır. Bu güvenlik bölgesi sadece fizyolojik şiddet gördüğünde devreye girecek şekilde yaratılmamıştır. Bu güvenlik bölgemiz psikolojimizi koruma konusunda da duyarlıdır. Dolayısıyla karışımızdaki insanın fizyolojik varlığına herhangi bir müdahalede bulunmasak bile psikolojik varlığına herhangi bir müdahale söz konusu oluğunda güvenlik bölgesini tahrik ederek kişinin kendisini kapatmasına neden olabilir.
Güvenlik bölgesi kendisini güvende hissetmediğinde böbrek üstü bezlerden adrenalin salgılar. Adrenalin nedir? Korku hormonudur, stres hormonudur. İşte yapılan araştırmalar adrenaline bağlı olarak ayna nöronların azaldığını hatta durma noktasına geldiğini ortaya koyuyor. Yani sistemde adrenalin varsa diğer bir deyişle kişi kendini güvende hissetmiyorsa ilişkiyi bitiriyor, veri alış-verişi kopuyor.
Artık o aşamadan sonra ne kadar bağırırsanız bağırın, ne kadar vurgulu konuşursanız konuşun karşı tarafla iletişim kopmuştur. Bağlantıyı her daim sağlam tutmalıyız.
O açıdan muhatabımızı kendisini, psikolojik açıdan da kendisini güvende hissetmesini temin etmek zorundayız.
Mükemmel olmak zorunda değiliz. Hayatın içerisinde, mutlu ve başarılı olmuş insanlara baktığımızda onların hiç de kusursuz olmadıklarını görüyoruz. Kusurlarına rağmen insan mutlu ve başarılı  olabiliyor. Bu insanlarında zaafları var tabiki ancak onlar bu zaaflarının farkına varmışlar ve içsel ve çevresel faktörlerin de yardımıyla bu zaaflarını yönetmişler.
İçimizde bir öfke hissedebiliriz. Bu öfkenin ayna nöronlarının kapanmasına fırsat vermeden yönetilmesini sağlamalıyız. Yani öfkemizi yönetmeliyiz.
Nasıl olabilir bu? Öfke elektrik gibidir, sıçrar. Nasıl ki vücudumuzda bulunan statik elektrik herhangi bir iletkene dokunduğumuz zaman akıyor ise öfkede muhatabını bulduğu an hemen ona doğru yönelir. Sevgi de böyledir hemen zayıfa doğru akar.
Bu öfkeyi ne yapacağız peki. Öfkeyi kişiliğe değil kişiliğin ürünü olan davranışlara, duygulara, düşüncelere aktaracağız.  Kişinin kişiliğine saldırmak yerine, ürünü olan duygu ve düşüncelere aktarmak yarar bir örnektir.
Savunma mekanizmalarımız kişiliğe yönelik saldırılar konusunda çok duyarlıdır. Eğer kişiliğimize yönelik bir saldırı söz konusu olduğunda hemen bir savunma mekanizması olarak ayna nöronlar kendini kapatır.  O açıdan eleştirilerimizi muhatabımızın kişiliğine yönelik değil davranışlara yönelik yapmalıyız.
En azından ilişkiyi öldürmeyip bu şekilde sadece yaralamış oluruz yani ilişkimiz sadece yara almıştır ve tedavisi mümkündür.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu

1 yorum:

  1. Selamun Aleyküm Fatih Hocam,
    Bu ayna nöron meselesi çok ilginç geliyor bana. Hakikaten de bunu öğrendiğimden beri neredeyse veri alış-verişimin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini fark eder oldum. Ama bir şey merak ediyorum, insan telepatik olarak, yani uzak iletişimde bu bağlantıyı nasıl açabilir Fatih Hocam? Bu konuda birebir görmediğimiz ya da sesini duymadığımız kişilerle de bu veri akışını sağlayabileceğimiz ekstra bi yöntem var mı acaba?? Teşekkürler. :)

    YanıtlaSil