23 Şubat 2014 Pazar

HEYECAN MEKANİZMASI

Heyecan son derece normal, fıtri bir duygudur. Hemen hemen her insanda vardır. Olmasından ziyade duyumsanmaması bir problem olarak görülür. Bununla beraber heyecanın olması gerektiğinden daha yoğun yaşanıyor olması da ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Heyecanın işlevi öncelikli olarak; insan olağanüstü bir durumla karşı karşıya kaldığında normal şartlar altında mevcut performansının yetersiz kalacağı olağandışı durumlarla yüzyüze geldiğinde kişinin performansını, verimliliğini arttırmaya yönelik devreye giren bir mekanizmadır HEYECAN.
Çünkü o an kişinin içinde bulunduğu sakinlik hali, o denge hali ki buna biz hemostasis diyoruz, kişinin karşı karşıya olduğu o meseleyi çözümlemeye, içinde bulunduğu koşulların gerektirdiği perfonmansı sergilemeye yeterli gelmeyebilir. İşte bu durumda tabiri caizse benliğimiz, benliğimiz derken hem fizyolojik yapımızı hemde psikolojik durumumuzu kastediyoruz adeta turbo moduna geçer.
İnsanlarda bu heyecan durumuna yol açan böbrek üstü bezlerimizden salgılanan adrenalin hormonudur. Ya da nöroadrenalin hormonudur. Bu hormon bizi turbo moduna sokar. Bu esnada kalp atışlarımız hızlanır çünkü metobolizmamızın işleyebilmesi için ihtiyaç duyduğumuz enerji, bedenimize kanımız aracılığıyla iletilmektedir. Kan deveranının hızlanması metobolizmamızın da hızlanması anlamına gelir. Kalp atışlarının hızlanmasının temelinde bu vardır. Hücrelere daha fazla enerji, daha fazla oksijen, daha fazla bakım ve onarım malzemesi gönderilmektedir. Çünkü insanın her zaman içinde bulunduğu o denge hali karşı karşıya olduğu o durumun gerektirdiği performansı ortaya koymaya yetmemektedir. Böylesi durumlarda adrenalin hormonu salgılanır ve metobolizma hızlandırılır. Nefes alışverişlerimiz hızlanır, broşlarımız genişler ve buna bağlı olarak oksijien işleme kapasitemi artar. Cünkü enerjiye ihtiyacımız vardır. Ve o oksijen kanımızda bulunan glikoz ile etkileşime girer. Glikozu yakan şey oksijendir. Bunun içinde karaciğerimiz işini gücünü bırakır yoğun bir şekilde kana glikoz pompalamaya başlar. Vücüdümüzda bulunan her birim herhangi bir olağanüstü durum söz konusu olduğunda, heyecan mekanizması devreye girdiğinde kendisine düşen vazifenin ne olduğunu çok iyi bilir. Bunu bizim organize etmemize, bu süreci takip etmemize hiç gerek yoktur. O bedenin bilgeliğidir. Evet bedenin bilgeliğidir. Bize düşen gölge etmemektir. Aynı şekilde bedenimizin bu işleyişine müdahele etmemektir.
Bir dizi değişim söz konusu oluyor. Bütün bu değişimin sebebi; içinde bulunduğumuz o durumun gerektirdiği yüksek performansı ortaya koyabilmektir. Ki bu performans sadece fiziksel performansımızla ilgili değildir. Acıya ağrıya her zamankinden daha fazla dayanıklı hale geliyoruz. Bununla beraber zihinsel anlamda da bir değişim söz konusu olur. Bir odaklanma, bir konsantrasyon hali, hızlı düşünebilme hali söz konusu olur. Hatta düşüncelerimiz bazen o kadar hızlanır ki bu tür olağanüstü durumlar söz konusu olduğu zaman özellikle de hayati meseleler söz konusu olduğu zaman o kısa zaman dilimi içerisinde kişi bütün bir hayatını düşünebiliyor. Hani diyoruz ya; hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp geçti. 40-50-60 yıllık bir hayat saniyeler içerisinde gözlerimizin önünden geçiyor. Düşünceler müthiş derecede hızlanır. Ve tek bir şeye odaklı hale gelir. Normal şartlar altında beynimiz bir anda birçok şeyi düşünebilme kapasitesine sahiptir. Fakat bu tür yüksek performans gerektiren durumlar söz konusu olduğunda beynimiz tek bir konuya odaklanma eğilimi içerisindedir. O da karşı karşıya olduğumuz o sorunu çözmek, o meselenin üstesinden gelmektir.
Bununla birlikte psikolojik anlamda da bazı değişimler söz konusudur. Heyecanlandığımız zaman kaygı seviyemizde birazcık yükselme söz konusu olabilir. Biraz stresli, biraz kaygılı oluruz. Fakat bunların hiçbirisi içinde bulunduğumuz durumun gerektirmediği, performansımızı olumsuz yönde etkileyecek bir hal değildir. Bu hali bizler sağlıklı bir heyecan hali olarak değerlendiririz.
Kaldı ki bir müddet sonra o süreci yönetebildiğimiz, o sürecin üstesinde gelebildiğimizi gördükçede heyecanımız yavaş yavaş azalmaya başlar.
Bir sanatçıyı düşünelim. Ne kadar profesyonel olursa olsun sahneye çıkmadan önce heyecanlanır. Heyecanlanmalıdır da zaten. Bu heyecanlanma onun sahne performansını olumlu yönde etkiler. Çünkü bir sanatçı diyelim ki en az 2 saat boyunca sanatı sergiler. Ama normal şartlarda bir insanın iki saat boyunca ayakla durması, yoğun bir efor içinde olması pek de olası değildir. Bu insanın 2-3 saat ayakta olabilmesini sağlayan şey heyecan mekanizmasıdır. Aksi takdirde yorgunluk hissetmeye başlar. Aksi takdirde dikkatinde dağılmalar söz konusu olmaya başlar. Aksi takdirde yüksek performans gerektiren işleyişte aksayışlar söz konusu olmaya başlar.
Dolayısıyla bu tür insanların heyecanlarının her daim söz konusu olması gerekiyor. Aksi takdirde performanslarında bir düşüş söz konusu olur.
Söz konusu durum sporcular içinde geçerlidir. Futbolcular, basketbolcular, voleybolcular, vb.. yüksek performans gerektiren bir süreçtir. Sahada sürekli koşuyorlar. Sahada tabiri caizse ayak basmadık yer bırakmıyorlar. Ve o anda belki birçok problemleri vardır. Eşiyle problemleri vardır, çocuğu hastanede yatıyor olabilir, ya da sevdiklerinden bir tanesini kaybetmiş olabilir, ya da mali anlamda bir sıkıntısı söz konusu olabilir. Hatta bazen psikolojik veya fizyolojik problemler yaşıyor olabilirler. Fakat içinde bulunduğu durum itibariyle söz konusu olan sorunların hiç birinin sahaya yansımaması gerekiyor. Oyun esnasında aklına bunların gelmemesi gerekiyor. O hastaysa hastalığın getirdiği etkileri hissetmemesi gerekiyor. Fakat hayat güçlü bir şekilde bir yandan devam ediyor iken o insanı tanımlayan şey, o insanın sporcu veya sanatçı olması değilken, o insan nasıl hayatın bütün bu etkilerinden sıyrılıp yapmış olduğu o işe verebiliyor? Bunu sağlayan şey heyecandır.
Ne kadar hoş, ne kadar güzel bir mekanizmadır heyecan. Şahsen ben ençok etkileyen, ençok hayran olduğum mekanizmalardan biridir heyecan makanizması.
Akademik süreçlerde de heyecanı yaşıyoruz. Özellikle de üniversiteye giriş sınavları, liselere giriş sınavları süreçlerinde öğrencilerimiz heyecana ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü aynen bir sporcu gibi, aynen bir sanatçı gibi sınav esnasında o sınava odaklanmaları gerekmektedir. Uykusuz olabilirler, yorgun olabilirler, hasta olabilirler, ortam biraz soğuk Ya da sıcak olabilir. Bütün bu içsel Ya da çevresel faktörlerden sıyrılarak kişinin psikolojik, fizyolojik ve zihinsel olarak o sınava odaklanabilmesini, sınavı en iyi şekilde gerçekleştirebilmesini sağlayan mekanizma heyecan mekanizmasıdır.
Aynı şekilde sınavda bir öğrencinin heyecanının dip yaptığını düşünelim. Yani heyecanının ortadan kalktığını düşünelim. Dikkat dağılması yaşıyor, günlük hayatındaki o sıkıntıları bir anda beynine üşüşebilir, ortamda gürültü varsa dikkati bir anda o gürültüye kayabilir vs. çünkü heyecan dip yaptı ve o içinde bulunduğu durumu kaybetti.
Kişinin heyecanının rüşük olması, heyecanını kaybetmesi bir problem olduğu gibi heyecanın olması gerektiğinden daha yüksek olması da ayrı bir problem olarak karşımıza çıkabiliyor.
Eğer bu heyecan durumunu sınav esnasında yaşıyor isek bu durum sınav kaygısı olarak karşımıza çıkıyor. Sınav kaygısının bu denli yoğun yaşanmasının nedeni kişinin şöyle bir koşullanma içinde olmasıdır. “sınavda heyecanlanmamalıyım”. Heyecan mekanizması son derece sağlıklı işleyen, son derece profesyonel işleyen harikulade işleyen bir mekanizma. Bedenimizin bütün azaları ne yapacağını çok iyi biliyor. Arife tarif gerekmez. Bununla beraber sürece etki eden içsel ve çevresel faktörler olabiliyor.bu heyecanı olması gerekenden fazla yaşamamıza da yol açabiliyor. Bu bir sporcu içinde geçerli, bir sanatçı içinde, bir siyasetç içinde geçerli olduğu gibi bir öğrenci içinde geçerlidir. Peki heyecan olması gerekenden yüksek gelmiş ise buna bağlı olarak yüksek heyecanın getirmiş olduğu olumsuz etkiler var ise (nefes alış verişlerimiz daha sık, kalp atışlarımız daha hızlı, kaslarımız gergin olduğundan dolayı bir titreme hissedebiliriz, kan iç organlarımızdan kaslarımıza hücüm ettiğinden dolayı içimizde bir ürperme hissedebiliriz.) kişi o durumda paniğe kapılabiliyor.
Aman heyecanlanmamalıyım, heyecanım belli bir seviyenin üstüne çıkmamalı çıkarsa bu benim sınavımı olumsuz yönde etkiler derse kişi işte o anda bir kırmızı çizgi çizildi ve beden duramadı ve bu kırmızı çizgiyi aştı. Eyvah diyor ve o anda alarm zilleri çalmaya başlıyor. Kişi paniğe kapılıyor. Paniğe kapıldığı zaman o heyecanın fazla olmasının getirmiş olduğu etkileri tolere edecek, o etkileri zaman içerisinde asgari düzeye indirecek o telafi mekanizmaları devreye giremiyor ve kişi yüksek heyecan ve onun getirmiş olduğu panik duygusuyla karşı karşıya kalıyor.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu

1 yorum:

  1. Hocam stres ile heyacan arası da nasıl bir ilişki vardır ?

    YanıtlaSil