İçimizdeki çocuk bizim bir gerçeğimiz. Onu içimizden söküp atmak mümkün değil. Hoş buda gerekli değil.
Bununla beraber içimizdeki çocuğun kişiliğimizin işleyişinde daha belirgin olmasını da tercih etmiyoruz. Düşünün yetişkinlerin dünyasında onların karar verme süreçlerinde bir çocuğun etkisi ne kadar olabilir.
Elbetteki anne ve babalara aile ile ilgili önemli kararlar verirken çocuklarının da görüşlerinin alınmasını tavsiye ediyoruz. Bu çocuğun kendisini değerli, önemli olmasını sağlayan, onu hayatın daha sonraki evrelerine yetişkin dünyasına hazırlayan bir eylemdir.
Fakat sonuçta usulen yapılmıştır. Ve oradaki amaç çocuğun o karar verme sürecinde belirleyici olması değil, çocuğun kendini iyi hissetmesi, değerli, önemli hissetmesidir.
Çünkü çocuk o konuda karar verebilecek, o olayın farklı boyutlarını göz önünde bulundurabilecek akli ve vicdani olgunluğa sahip değildir.
Benzer bir durum içimizdeki çocuk için de geçerlidir. Fakat bazı durumlarda içimizdeki çocuk çok daha fazla belirleyici ise tercihlerimize ciddi anlamda etki edebiliyor. Çünkü içimizdeki çocuk duygularımızın oluştuğu bölgede yerleşiktir. Eğer o çocuğun geçmişten gelen yoksunlukları varsa, o çocuk onu telafi etme çabası içerisindedir. Diğer bir deyişle beynimiz onu telafi etme çabası içerisindedir.
Beynimizin geçmişe ait bu yoksunluklarını telafi etme çabası içerisinde olması ve böyle bir yönelim içerisinde olması durumuna biz içimizdeki çocuğun etkin olması durumu diyoruz.
Bu yoksunluklar daha ziyade çocukluk dönemine ait yoksunluklardır.
Örneğin, bir çocuk geçmişinde yeterince takdir edilmemişse. Onaylanmamışsa, bunun ihtiyacını yoğun bir şekilde duyumsar. Ve bu karşılanmayan ihtiyaçlar içten içe etkisini hep hissettirir.
Beynimiz, özellikle de alt beynimiz o ihtiyaçları karşılama çabası içerisindedir. Aradan yıllar geçse bile. Kişi yetişkin olsa bile hatta yaşlı olsa bile beyin o günlük hayatımızın içerisinde, farklı sorunlarla boğuştuğumuz evrede, oyoksunluktan kurtulma, o ihtiyacını karşılama çabası içerisindedir. Böyle bir mekanizma vardır.
Örneğin kişi eğer gece uyuyamamışsa beyin o uyuyamadığı geceyi telafi etmeye çalışır. Aradan üç gün geçmiştir. 4 gün geçmiştir, 5 gün geçmiştir ama beyin onun hesabını yapar ve bir şekilde onu telafi çabası içerisine girer. Yapılan araşatırmalar bunu ortaya koyuyor.
Benzer bir durum duygusal ihtiyaçlarımız için de geçerlidir. O karşılanmamış duygusal ihtayçlarımız aradan yıllar geçmesine rağmen yoğun bir şekilde duyumsanabilmektedir.
Dolayısıyla o alt beynimiz ki geçmişe yönelik bir yapıdır. Sürekli eski defterleri karıştıran bir yapıdır. Bu da geçmişe ait o yoksunlukların kendini çok yoğun hissettirmesine neden olur. Bunu telafi etme çabası içerisine girer.
Biz hayatın hay huyu içerisinde mücadele etme, mutlu olma, dünya ve ahiret saadetine erişme mücadelesini verirken içimizde yüzü geçmişe dönük, geçmişe ait o hesapları kapatma çabası içerisinde olan bir yapı var. bu yapı kendi gündemini takip ediyor. Bu yapı için en önemli şey o yoksunluklarını gidermek, o ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ve bunuda daha ziyade günlük hayatımızın içerisine sızarak, günlük hayatımızda yaptığımız o etkinlikler aracılığıyla yapmaya çalışır.
Takdir ihtiyacı varsa. Bir genç düşünün meslek tercihi yapacak üniversite sınavına hazırlanmakta olan ya da üniversiteyi bitirmiş. Esasında sahip olduğu yetenekler çevrenin yönlendirmesi labaratuvar ortamında çalışması yönünde. O alanda yetenekli ve o alanda daha başarılı. Fakat labaratuvar ortamı sosyal ortamdan biraz daha izole bir ortam. Fakat o kişinin bir şekilde takdir edilme ihtiyacı var. geçmişten gelen bir ihtiyaç. İşte içindeki çocuk devreye giriyor ve o kişinin kabiliyetlerini, yönelimlerini, kariyer planlarını bir kenara bırakarak o takdir ihtiyacını daha fazla karşılayabileceği onu bambaşka bir alana yöneltebiliyor. O kişi idareciliğe talip oluyor. Akademisyenliğe talip oluyor. Aslında o alanda başarılı olabilecek yeteneklere sahip olmadığı halde. Buna içindeki çocuk sebep oldu.
Ve o alana giriyor. Fakat o alanda yeterli alt yapıya sahip olmadığı için, sahip olduğu yetenekler o alana göre olmadığı için sıkıntılar yaşıyor.
Neden o yola girdi? Esasında o yol onun için çok uygun değildi. Neden o yola girdi? Çünkü ihtiyacı vardı.
O içimizdeki çocuğun hayatın içerisinde verdiğimiz kararlarda bu denli belirleyici olmasını istemiyoruz.
Çünkü o bizim gündemimizi takip etmiyor o hep kendi gündemindedir. Herşeyin çok daha ciddi yürüdüğü, yaptığımız hataların dünya ve ahirete yönelik olumsuz yansımalarının olacağı yetişkin dünyasında böyle bir bakış açısıyla şu dünyada var olduğunu bir düşünsenize?
Bu nedenle İçimizdeki çocuğun bu denli etkin olmasını istemiyoruz...
peki ne yapacağız? Ona yönelik bir uygulamamız var..
Zaman çizgisi üzerinde görsel düşünme yöntemi
Görsel düşünme derken görüntülerle düşünme diyoruz. Beynimizde düşünce 3 şekilde gerçekleşir. Ya görüntülerle düşünürüz. Ya ses verileriyle düşünürüz. Ya da his verileriyle düşünürüz.
Mesela matematiği ele alalım. İnsanlar neden matematiği sevmiyorlar, neden yapamıyorlar. Çünkü matematik görsel düşünme yöntemiyle başarılabilecek bir derstir. Fakat maalesef öğretmenlerimiz matematiği 2 boyutlu anlatıyor, 3 boyutlu anlatmıyor. Mesela trigonometri, küpler, bunları 3 boyutlu olarak anlatan sistemler var. dolayısıyla matematiğin öğrenilemeyişinin nedeni çocuklara görsel düşünmeyi öğretmememizden kaynaklanmaktadır. Çocuk görsel düşünmediği için
matematiği anlamakta güçlük çekiyor.
Bizde düşünme sürecinde görüntülerin gücünden faydalanacağız. Fotoğraflarla düşüneceğiz. Bunlar siyah beyaz olabilir, renkli olabilir, flu olabilir, parlak olabilir, hareketli olabilir, sessiz olabilir, hiç önemli değil. Beynini kendine ait formatları var. o nasıl kaydetmişse onu öyle kabul ediyoruz. Netleştirmeye çalışmıyoruz.
Yalnız bir parantez açıyorum ( geçmişinizde travmalar varsa, büyük kayıplarınız, savrulmalarınız, ihanetler, çocukluk dönemlerine ait travmalarınız varsa, tacizdir, istismardır, şiddete maruz kalmaktır vs... ) o zaman bu uygulamayı hiç yapmayın.
Çünkü bu o bastırmış olduğunuz duyguların açığa çıkmasına neden olabilir. Gereksiz yere o acılarınızın yenilenmesine neden olabilir.
Hoşş dışarıdan baktığımız zaman esasında problem yok. Dışarıda kalmayı başarabildiğimiz müddetçe o duygu açığa çıkmaz. Fakat farkında olmadan iç gözlem konumuna girersek o zaman sıkıntı söz konusu olabilir.
Eğer sadece sıkıntılar var, travmalar yoksa o zaman bu uygulamayı yapabilirsiniz.
Diyelim ki uygulama esnasında geçmişe şöyle bir uzandınız, o yaşam olaylarını şöyle gözünüzün önünden geçiriyorsunuz ve oradaki o küçük çocuğu gördünüz. Fakat bir duygusallık söz konusu oldu. Dışarıda kalmayı başaramadınız. O çocuğun içine girdiniz. Onunla bütünleştiniz. Ve onunla o anda hissettiği duyguları duyumsadınız. Ve o çocuğun duyguları bir anda açığa çıktı. Duygusallaştınız. Belki gözleriniz yaşardı. Hemen içinde bulunduğumuz duygu durumundan çıkmak için HIZLI GÖZ HAREKETLERİ uygulamasını yapıyorsunuz. Hemen gözlerinizi sağa sola hareket ettirmeye başlıyorsunuz. Bunu yaptığınız zaman içinde bulunduğunuz duygu durumundan çıktığınızı adeta beyninizi aç-kapa yaptığınızı farkedeceksiniz. Eğer isterseniz uygulamaya devam edebilirsiniz. Ben yoruldum, kendimi kötü hissettim diyorsanız bu şekilde bırakıyorsunuz ve o dosyayı bir daha açmıyorsunuz.
Şimdi hayat adını verdiğimiz o ince ve uzun yolun başlangıç noktasına gidiyoruz. O yolun başındaki minik çocuğu görüyoruz. Ona şöyle bir dışarıdan bakıyoruz. Ve o çocuğun annesi, babası varsa kardeşleri o içinde bulunduğu aile ortamına şöyle bir bakıyoruz. Onlarla ilişkilerine bakıyoruz. Özellikle anne ve babasının o çocuğa karşı olan tutum ve davranışlarına şöyle bir bakıyoruz. Ve çocuğun gözlerinin içine bakıyoruz. Çocuğu hiç gözden kaybetmiyoruz. Neler hissediyor. Korku, endişe, kaygı. Tabi olumlu hissettiği şeyler de var onları da görüyoruz.
Bu olumlu şeylerin yanısıra diyelim ki babasına karşı bir hayranlık, bir sevgi, onun yanında babasından birazcık çekinme, korku. Annesine karşı müthiş bir sevgi ama öte yandan annesini kaybetme korkusu. Bunları tespit edebilirsiniz.
Şöyle bir bakıyorsunuz çocuğun gözlerinin içine. Ve izlemeye devam ediyoruz. O çocuğun dışarıda arkadaşlarıyla olan ilişkisine, okuldaki tutum ve davranışlarına bakıyoruz. Ve birçok şeyler farkediyoruz. Evde çok neşeli hareketli olan çocuğun okulda sakin, sus pus, çekingen bir çocuk oluduğunu görebiliriz.
Bakıyoruz ta ki 9-10 yaşlarına gelinceye kadar izlemeye devam ediyoruz. Daha yukarıya çıkmıyoruz.
En fazla 11 yaşına kadar o çocuğun hayatındaki insanlar, kişilğini oluşturan insanlar, kişiler, olaylar, hakkında da bilgi sahibi olduk. O çocuğa şöyle bir baktıktan, şöyle bir analiz ettikten sonra yeniden bu güne geliyoruz.
O 9-10 yaşındaki çocuk önemli çünkü o bizim içimizdeki çocuk.
Hani içimizdeki çocuk tabiri vardır ya , hepimizin içinde bir çocuk vardır. Ve o çocuk bizi hayata karşı kırılganlaştırıyor. O çocuk hayatın etkilerini arttırıyor. İşte o çocukla ilgili bir farkındalık oluşturmamız gerekiyor.
Şimdi Hayatın bu gün noktasında durmakta olan kendinize şöyle bir bakıyorsunuz ve içinizdeki o çocuğu görüyorsunuz. Bir yanda siz bir yanda çocuk.
O çocuğa dışarıdan şöyle bir bakaçağız. Artık o çocuğu gözden kaçırmıyacağız günlük hayatımız içerisindede. Herhangi bir durumla karşı karşıya kaldığımız zaman o çocuğu gözünüzün önünde canlandırmak ve ona içinizden
“sen bu işe karışma, burası artık sana göre bir yer değil. Senin dünyanda o çocuk dünyasında değiliz. Artık yetişkin dünyasındayız. Ve bu dünya zor bir yer. Buranın kuralları farklı. O yüzden sen bir yerde dur ve bizim işimize karışma. Ben seni geçmişe gönderiyorum. Bununla beraber ben senin ihtiyaçlarını n olduğunun farkındayım. Ve ben senin bu ihtayçlarını gidereceğim. Ben hayatımı yaşarken seni gözeteceğim. Deyin ve onu ikna edin.” ve o çocuğu geçmişe gönderiyoruz. Beynimizde kayıtlı olan o çocuk geçmişine geri gönderiyoruz.
Gönderdikmi? Gönderdik. Gayet güzel.
O orda gayet rahat ve huzurlu olacak. Bizde onun ihtiyaçlarını gözeteceğiz. Günlük hayatımızda tercihlerimizi yaparken, adımlarımızı atarken içimizdeki o çocuğun ihtiyaçlarını da gözeteceğiz.
Böylece o çocuğun kişiliğimizin üzerindeki işleyişini itidale getirmiş oluyoruz.
Bu uygulamayı yaptıktan sonra kendinizi daha bir yetişkin gibi, daha bir olgun hissedeceksiniz.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder