Duygular beynimizde erişimimizin sınırlı olduğu kendi içinde özerk, otonom bir bölgesinde olan beynimizin alt bölgesinde yerleşik olan limbik sistem tarafından oluşturulur.
Alt beyin olarak tanımlamış olduğumuz beyin yapısına psikolojide hayvan beyni Ya da memeli beyni tabiri de kullanılmaktadır.
Çünkü insanoğlunun 2 tane beyni vardır. Daha önceleri sağ beyin, sol beyin ayrımı yapılırken günümüzde artık yapılan araştırmalar sağ eli sol beyin arasındaki o ayrımından ziyade alt beyin ile üst beyin arasındaki ayırımın daha belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. Günlük hayatın içerisinde şuuraltı, bilinçaltı, bilinçdışı olarak da tanımladığımız bu alt beyin bizim erişimimizin sınırlı olduğu bir yapıdır. Özerk çalışma eğilimi içerisinde olan bir yapıdır. Onun hayata dair kendince tanımlamaları, algıları ve bu tanımlamalardan hareketle açığa çıkardığı tepkiler var. bunlar çoğu zaman bizim öngördüğümüz şekilde tezahür etse de kimi zaman bizim öngörmediğimiz şekilde açığa çıkabiliyor. Alt beyin ile üst beyin arasındaki o uyum bozuluyor.
Alt beyin ile üst beyin arasındaki gelişim sürecine baktığımız zaman bunların da çoğu zaman birbirinden bağımsız şekillendiğini görürüz.
Hayatımızın ilk evlerinde, daha henüz üst beyin olgunlaşmamışken alt beynin daha belirgin, daha devrede olduğunu görürüz. Özellikle 0-2 yaş döneminde.
Zaman içerisinde çocukta üst beyin tekamül etmeye başlar ve buna bağlı olarak akıl ve vicdan sistemi kontrol etmeye başlar. Bu evrede alt beyin ile üst beyin arasındaki iletişiminde arttığını görüyoruz. O üst beyinde var olan nöronlar ile altbeyinde var olan nöronlar arasında sayneps olarak tanımladığımız o bağlantı noktalarıın da sağlamlaştığını görüyoruz.
Mesela ilk başladığı evrede bu bağlantı oldukça zayıf. Tabi bağlantı zayıf olduğu içinde üstbeyin alt beyini kontrol edemiyor.
Üst beyinin alt beyin üzerinde onu genel anlamda kontrol edebilecek ölçüde o aradaki bağlantının kurulması genelllikle 12-15 yaş arasında gerçekleşiyor. Fakat bu bağlantının kurulmuş olması üstbeynimizin her zaman için alt beynimizi diğer bir deyişle duygularımızı kontrol ediyor anlamına gelmiyor.
Her ne kadar üst beynin alt beyin üzerinde bir hakimiyeti söz konusu olsa da alt beyin olayları kendi penceresinden değerlendirme eğilimi içerisinde oluyor çoğu zaman olmasada kimi zaman.
Bu durum kendiliğinden gelişen, spontan üst beyin ile altbeyin arasındaki bu eşgüdümün oluşturulması sürecinin kişiliğin işleyişine tamamiyle istediğimiz çizgiye oturtabilmemiz açısından yeterli olmadığını görüyoruz. Bunun yanında kişinin altbeyni üzerindeki kontrolünü arttırmaya yönelik bir duygu eğitimi sürecine ihtiyaç duyduğu bir vakadır.
Dolayısıyla kişi kendisini o hayatın akışına bırakırsa, o kendiliğinden oluşan üst beyin ile alt beyin arasındaki o etkileşim unsurlarının üst beyinin, alt beyini her durumda kontrol edemediği bir gerçektir. O doğal sürecin ötesine geçmek o üst beyin ile alt beyin arasındaki koordinasyonu güçlendirmeye, kişiliğin işleyişinde üst beynin etkinliğini arttırmaya yönelik alternatif programların izlenmesi gerekir. İşte biz de bu duruma DUYGU EĞİTİMİ diyoruz.
Çocukların duygu eğitiminde, çocukların yaptıklarında kelami ve kevni prensiplere uygunluk hakkında belli bir fikri yoktur. Çünkü akli ve vicdani olgunluğu yoktur. Çünkü henüz korteksi gelişimini tamamlamamıştır. Yani o alt beyin ile üst beyin arasındaki eşgüdümde tam anlamıyla oluşmamıştır. Çocuk o dönemde daha ziyade dürtüsel hareket etme eğilimi içerisindedir. Diger bir deyişle duygularıyla hareket etme eğilimi içerisindedir. Fakat önclikli olarak anne ve babasından almış olduğu geri bildirimler, akabinde okul hayatına atılmasıyla beraber okul hayatında almış olduğu geri bildirimler, uyulması gereken kurallar, sınırlamalar, uymadığı takdirde maruz kalacağı cezai müeyyideler, yavaş yavaş o duydu eğitiminin husule gelmesine neden olur.
Fakat çoğu zaman çocuklarda duygu eğitiminin gerçekleşmesi için bunların da yeterli olmadığını görüyoruz. Eğer bunlar yeterli olsaydı okulu her bitiren gencin aynı zamanda kamil bir duygu eğitimi almış olması, diğer bir deyişle bir ahlak eğitimi almış olması da gerekirdi ki o zaman toplumumuz cennete dönerdi.
Ama toplumumuza bakıyoruz ki lise eğitimi almış, üniversite eğitimi almış olmasına rağmen o duygu eğitimini başaramamış, becerememiş, üst beyni ile alt beyni arasındaki koordinasyonu tam olarak sağlayamamış, hala dürtüsel davranma, hala duygularının etkisiyle, korkularının ya da ihtiraslarının etkisiyle hareket eden insanların varlığını görüyoruz.
Alt beynimiz ağırlıklı olarak acıdan kaçınma, diğer bir deyişle korktuğu şeylerden uzak kalma ve hazza ulaşma diğer bir deyişle ihtiyaçlarını karşılama yönünde hareket etme eğilimi içerisindedir.
Neden bu iki şey çok önemlidir onun için?
Çünkü, korktuğu şeyler onun fizyolojik ve psikolojik varlığına zarar verebilecek şeylerdir. Ve bunlardan uzak kalma yönünde hareket eder.
Bununla beraber haz duyma neden o kadar önemlidir.?
Çünkü fizyolojik ve psikolojik varlığını devam ettirebilmesi için de bazi ihtiyaçları vardır ve bunların karşılanması gereklidir. Altbeyin için önemli olan budur. Dolayısıyla duyguları oluştururken de bu iki unsurdan hareketle o duyguları oluşturma eğilimi içerisindedir.
Buradan şunu söyleyebiliriz ki; alt beynimizin, duygularımızın oluştuğu o yapının gündemi farklı.
Bizim üst beyin düzeyde, akıl ve vicdan boyutunda, korteks boyutunda çok farklı gündemlerimiz olabilir. Fakat şunu bilelim ki alt beyin daima kendi gündemini takip eder. Ve bunu son derece sinsi bir şekilde yapar.
Ve bu etkiyi biz çoğu zaman günlük hayatımızda hissetmeyiz, farkına varmayız. Meslek tercihlerimizde etkili olur, eş tercihlerimizde etkili olur, bir çok hayati öneme haiz tercihte alt beynimizin etkili olduğunu görebiliriz.
İşte bizim amacımız kişiliği oluşturan en önemli halkanın, duygunun oluşumunda en etkili rol oynayan alt beynin farkına varmasını ve onu yönetebilmesini sağlayabilmek.
Biz Anne ve babalar küçük yaşlardan itibaren aynı zamanda bir duygu eğitimi, bir dürtü eğitimi de veriyoruz çocuklarımıza. Mesela çocuk tuvaletini tutmayı öğrenir. Bu tuvaletini tutma eğitimi anne ve babanın belki de ilk sınavıdır. Ki kimi çocuklar için bu zorlu gelişir. Tabi olayın fizyolojik yapısı da vardır. Çocuk 2 yaşına kadar o boşaltım kaslarından, üronar kaslarını kontrol edemiyor. Edemediği için de ona 2 yaşından önce tuvalet eğitimi vermek çok da anlamlı değil. Fakat bu yaşlardan itibaren yavaş yavaş beyin o kaslar üzerinde kontrolü sağlamaya başlıyor.
Nasıl ki üst beyin alt beyin üzerinde kontrolü sağlamaya başlıyor ise, genel anlamda beyin de beden üzerinde bir kontrol sağlama çabası içerisinde çocukluk evresinde.
Fakat çocuğun boşaltım sistemindeki kaslarının yeterli seviyeye gelmiş olması çoğu zaman çocuğun tuvalet meselesini çözmesine yeterli değildir. Anne ve babanın da bu konuda bir eğitim vermesi gerekiyor.
Dolayısıyla bir insanin bir şeyi başarma potansiyeline sahip olması, ister çocuk olsun isterse de yetişkin olsun onu hayata geçirmek için çoğu zaman yeterli değildir. Aynı şekilde o nun eğitiminin de alınması gereklidir. Aynı şey duygular için de geçerlidir.
Sadece çocuklar için değil, 7 den 70 e herkes için duygu eğitimi gereklidir. Bu beşikte başlayıp, mezara kadar devam eden bir süreçtir.
Duygu eğitimi derken özellikle hangi konular üzerinde durmamız gereklidir?
Beynimiz özellikle 2 konu üzerinde duyarlıdır. Birincisi hazza ulaşmak, ikincisi ise acıdan kaçınmak. Dolayısıyla alt beyin üzerinde bir kontrol mekanizması oluşturmak istiyorsak bu iki unsuru kullanmak durumundayız.
Neyi?; acıyı ve hazzı.
Amerika da çok sık kullanılan söz vardır. “Acı yoksa kazançta yoktur.” esasında büyük ölçüde doğruluk payı içeren bir sözdür.
Burada acıdan kasıt fiziksel bir acı değildir. Keyfim bozulmasın, konforum bozulmasın ama öte yandan da duygularımı eğitiyim böyle bir şey yok. ...
Ben hayatımdaki ihtiraslarımdan, arzularımdan, hayattaki lükslerimden vazgeçmiyim ama bu şekilde duygularım eğitilsin. Böyle bir şey de yok....
Duygu eğitiminde belli ölçüde acı olmalı. Alt beynin haz etmediği, varlığından rahatsız olduğu şeyler duyguları eğitme sürecinde kullanılmalı.
İkincisi de ihtiyaçların karşılanması olan haz. Kişinin, altbeynin hazdan mahrum bırakılması da duygu eğitimi sürecinde kullanılması gereken etkenlerden.
Şimdi biraz da haz eksikliğinden bahsedelim. Mesela susamış bir insan su içtiği zaman bir haz hisseder. Beyin kimyası değişir, bedeninde endorfin, serodofin gibi mutluluk hormonu olarak tanımalayabileceğimiz kimsayasalların salınımı artar. Ve kişi haz olarak tanımladığımız o hali yaşar. İşte kişiyi o yaşamış olduğu haz halinden uzak tutmak ve o hazza ulaşmayı belli koşullara bağlamak o kişinin duygu eğitiminde kullanabileceği çok önemli bir araçtır. Buna biz EDİMSEL KOŞULLANMA da diyoruz.
Bu koşullanma psikolojide öğrenme başlığı altında çokça işlenen bir yapıdır. Bu çalışmalar öncelikli olarak hayvanlar üzerinde yapılarak çalışılmıştır.
Sizlerde lise kitaplarında Pallowun köpeklerinden bahsedildiğini okumuşsunuzdur.
Neden psikolojide bir çok çalışma insandan önce hayvanda başlanılmıştır? Ve yine de beyin görüntülenme sistemlerinin gelişmiş olduğu günümüzde bile ağırlıklı olarak hayvanlar kullanılmaktadır.
Çünkü alt beyin, duyguların oluştuğu o yapı diğer memeli hayvanların beyniyle benzerlik addediyor.
Dolayısıyla alt beynimiz hayvanların vermiş olduğu tepkileri verme eğilimi içerisinde. Duygularımız oluşurken eğer üst beyin devrede değilse, üst beyin kontrol etmiyorsa, altbeyin hayvanların vermiş olduğu tepkileri verme eğilimi içerisinde.
Hayvan terbiyesi dediğimiz bir olgu var. mesela eskiden ayı oynatıcıları vardı günümüzde kalmadı. Çok dikkatimizi çekmişti nasıl oluyorda kocaman ayı nasıl oluyorda bir insanın eğitimi altına giriyordu?
Uzun yıllar sonra almış olduğumuz eğitimin de etkisiyle bunun tamamiyle psikolojik bir şey olduğunu ve koşullanma aracılığıyla bu ayının eğitildiğini gördük.
Hep söylediğimiz gibi belki iddialıda bir söylem ama “Bizim bir hayvan beynimiz var ve bunun da terbiyeye ihtiyacı var.”
Dolayısıyla onu terbiye edilmesi sürecinde hayvanların terbiye edilmesi sürecinde kullanılmış olan yöntemleri kullanabiliriz. Buna biz KOŞULLANMA diyoruz.
Mesela Pawlow un köpeklerinden bahsettik ya zil sesine köpekler duyarsızdır. Köpeğin beyninde zil sesinin herhangi bir karşılığı yoktur. Fakat eti gördüğü andan itibaren, kokusuu aldığı andan itibaren salya salgılamaya başlar. Sindirim sistemi harekete geçer. Beyin bir anda özellikle sindirim sistemini, bedenini uyarır.
İnsanda da bu şekilde gerçekleşir. Mesela limonu şöyle bir alıp sıkalım. Ağzımızda bir sulanma hissederiz öyle değil mi? Alt beynimiz bizden habersiz sindirim sistemini harekete geçirmeye başladı. Hatta görmemize bile gerek yoktur. Çoğu zaman limondan bahsedilmesi bile tükürük salgılanmasına neden oluyor. Alt beynin çağırışım mekanizması devreye girdi ve sindirim sistemine mesaj gitti. Bu bizim elimizde olan bir şey değil. Ve bir müddet sonra kazıntı hissetmeye başlarız. Çünkü mide onu yemeye hazırlandı, sindirmeye hazırlandı. Ve beklenen şey gelmedi. Buna bağlı olarak mide salgısının hazırlanmasına bağlı olarak mide kazınmaya başlar. Ozaman da kalkıyım bari bir şeyler atıştırıyım deriz. Alt beyin bir şeyler istediği için atıştırıyoruz.
Pawlow ne yapıyor?
Eti gösteriyor zil çalıyor. Eti gösteriyor zil çalıyor. Ve bir süre sonra hayvanın beyninde bir koşullanma meydana geliyor. Ve her zil çaldığında, normalde zile tepki vermeyen o köpeğin beyni artık zile tepki vermeye başlıyor ve salya salgılamaya başlıyor.
Birileri televizyonu kullanarak, interneti kullanarak, bilbordları kullanarak, kitle iletişim araçlarını kullanarak beynimizi programlıyor. Alt beynimizi programlıyor. Biz bazen üst beyin düzeyinde yani akıl ve vicdan bakış açısıyla “bu ne çirkin Bir şey, bu ne garip bir şey, bu ne yanlış bir şey” desek bile o görüntünün ya da o sesin alt beynimizdeki etkisine karşı koyamıyoruz.
Özellikle reklamlarda kadın bedeninin kullanılması kadın kullanılıyor değil, kadın bedeninin kullanılmasının altında yatan sebep budur.
Bizim beynimizi birileri bize rağmen programlamaya çalışıyor. Özellikle de alt beynimizi hedef alıyor. Dolayısıyla bu duygu eğitimini her zamankinden çağlar içerisinde her zamankinden çok daha elzem hale geliyor. Ve bu duygu eğitimi sürecinde modern psikolojinin verilerini kullanım gerekliliğini de getiriyor.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder