Kişiler arası ilişkilerde Nasıl bir
yaklaşım izlersek bir yandan sorunların büyümesine mani olurken
öte yandan da o sorunların bizi etkilemesinin önüne geçebiliriz?
Hani halk arasında bir söz vardır ya
“Ne şiş yansın ne kebap”. Ne biz zarar görelim ne de
karşımızdaki insana zarar verelim. Orta yolu bulabilmenin, çıkış
yolunu, mutedil yolu bulabilmenin çaresi nedir?
Bir misal verelim;
10 farklı
kaynaktan su fışkırsa ve bunlar bir tepeden aşağıya aksa,
aşağıda bir yerde bu on noktadan akan suların bir yatakta
toplandıklarını ve oradan beraberce aktıklarını görürüz.
Çünkü su yolunu bulur. O yolda en uygun yer neresiyse oraya
yönelir.
Aklın yolu da birdir. 10 farklı aklı
bir araya getirelim bir arada bırakalım şöyle bir gün sonra
gelelim. Su örneğindeki gibi aynen bir araya gelmiş olduklarını,
birliktelik oluşturduklarını ve aynı yöne doğru yönelmiş
olduklarını görürüz. Birde topluma bakalım. Toplumda
yüzbinlerce insanın hatta milyonlarca insanın birbiriyle
eşgüdümlü, uyumlu bir şekilde yaşıyor olmasının temelinde de
aklın ön plana çıkmasının rolü vardır.
İşte akıl devreden çıkmışsa
akıl gölgelenmiş ise o zaman bu gün Suriye dekine benzer ya da
diğer iç karışıklıklar çıkmış ülkelerinkine benzer
durumlar ortaya çıkıyor. O zaman kişiler arası ilişkilerde söz
konusu olabilecek o problemleri çözüm sürecinde bizim en önemli
çözüm aracımız aklımızdır ve Karşımızdaki insanın
aklıdır. Bir şekilde akıllar birbirleriyle etkileşim içine
girmeli ve orta yolu oluşturup, ortak payda oluşturup çıkışı
bulabilmeliler. Fakat bu çoğu zaman anlatıldığı kolay olmuyor.
Çünkü sürece etki eden farklı
unsurlar, faktörler vardır. Bu faktörlerden bazıları içsel
faktörlerdir. Diğer bazıları da çevresel faktörlerdir.
Dolayısıyla öncelikli olarak meselemiz kendi aklımızı
çalıştırabilmektir. Kişiler arası problemlerimizde kendi
aklımızı çalıştırabilmek. Ne tür sorunlar olabilir? Kendi
haklarımıza bir saldırı, tecavüz söz konusu olabilir. Bunun
yanı sıra bizi üzecek bir tavır olabilir. Hiçe sayılmak. Kabul
görmemek. Takdir edilmemek. Bir dayatmayla karşı karşıya kalmış
olabiliriz. Duygu ve düşüncelerimiz dikkate alınmıyor olabilir.
İşte bu ve buna benzer problemleri günlük hayatımızda, evlilik
hayatımızda, iş hayatımızda, arkadaş ve dostlarımızla olan
ilişkilerimizde ne yazık ki istemeden de olsa yaşıyoruz. Kimi
zaman bu sorunların öznesiyken kimi zaman da bu sorunların nesnesi
durumunda olabiliyoruz. Kimi zaman bu sorunların mağduru iken, kimi
zamanda farkında olmadan bu sorunlara yol açan, karşımızdaki
insanın mağduriyetine yol açan kimse de olabiliyoruz. İşte, bu
tür durumlarda sorunların ortaya çıkmadan ilişkilerin sağlıklı
bir şekilde yürüyebilmesi açısından aklımızı
kullanabilmeyiz. Ki akıl derken. Aklı da işlevleri açısından 3
bileşene ayırıyoruz.
Kişilerarası ilişkilerde
problemlerin ortaya çıkışında, çözümsüzlüğe
sürüklenmesinde rol oynayan en önemli içsel faktör alt beynin
üst beyni bypass ederek sorunları kendi usulunce çözümlemeye
çalışmasıdır.Üst beyin derken 1. Bilişsel zeka IQ 2. Duygusal
zeka İQ 3. Ruhsal zeka SQ'yu kapsayan bir yapıdan bahsediyoruz.
Bunlar beynimizin üst bölgesinde beynin yüzeyini kaplayan
kortekstedir. Fakat bu korteks her ne kadar yönetici konumunda olsa
da beynimizin ve bedenimizin geri kalanıyla olan ilişkileri
zayıftır. Beynin bedenimizle olan ilişkisini sağlayan ana yapı
beynimizin alt bölgesi olarak tanımladığımız daha ilkel olan
subkorteksdir , duygular da burada oluşur. Fizyolojik ve psikolojik
varlığımızı korumakla görevli güvenlik bölgesi (Amygdala)
burada yerleşiktir. Bu güvenlik bölgesi özellikle kişiler arası
ilişkilerde biz farkında olmadan devreye giren ve olaylara duygusal
yaklaşmamıza neden olarak ilişkileri çıkmaza sokan bir yapıdır.
Kişilerarası ilişkilerde yaşadığımız
sorunlar üst beynin gündemine gelmeden güvenlik bölgesi o
soruna kendince müdahelede bulunma eğilimi içerisindedir . Hızlı
hareket eden bir yapıdır. Eğer bir güvenlik ihlali söz konusu
ise üst beyinden bağımsız hareket etme eğilimindedır. Tepkileri
ya sorunun üzerine gidip vurup-kırarak, itip-kakarak çözmek
yahut da sorunu çözümsüz görüp oradan uzaklaşmak şeklindedir.
Halbuki sorun üst beynin masasına gelmiş olsa üst beyin IQ sunu,
EQ sunu, SQ sunu kullanıp o sorunu bir şekilde çözer. Fakat çoğu
zaman iş üst beyne gelmiyor. Alt beyin tarafından kendine has
usullerle çözülmeye çalışılıyor , sıkıntılar da buradan
çıkıyor.
Karşımızdaki kişi bize kötü
davrandığında ne hissediyoruz?
Eğer orada bazı yoğun duygulardan
bahsediliyor ise bu duyguların varlığı ve yoğunluğu, bu
davranışların tutum ve tavırların üst beyin değil de daha
ziyade alt beyin tarafından karşılandığını bize anlatıyor.
Bu duygular genellikle öfke ve
korkudur. Daha ziyade duygu devrede ise bu iki duygudan bir tanesi
mutlaka devreye girmiştir. Bununla beraber ikincil duygular da
vardır. Hüzün, keder, kırgınlık, pişmanlık, yetersizlik,
aşağılanma vb. ikincil duygular da vardır. Fakat bu duygulara
eşlik eden korku veya öfke duygusu muhakkak vardır.
Duyguların devreye girmesi demek
hormonlar aracılığıyla tüm benliğin etkilenmesi demek. Düğmeye
basılıyor ve tüm benlik etkileniyor. Beynin üst bölgesi yani
korteks diye adlandırdığımız yönetim mekanizması da bundan
etkileniyor.
Örnek verecek olursak, geçtiğimiz
yıllarda Güney Doğu Anadolu da terörün yoğun olarak yaşandığı
dönemlerde oradan emekli bir general şöyle bir ifade kullanmıştı.
“Bölgeye yeni gelen, hakimler, savcılar veya kaymakamların
bölgenin gerçeğini anlayabilmeleri için evlerinin önünde birkaç
tane el bombası patlatıyorduk.” Diyor. Hakim olsun, savcı olsun
belli bir eğitim almış akılları eğitilmiş kişiler.
Peki bu neden yapılıyor? Bu insanlar
bir şekilde o bölgedeki sorunlara aklıyla çözüm üretme çabası
içerisinde. Hakime, savcıya veya kaymakama sorduğunuzda üniversite
de çeşitli bilgiler öğrenmiştir. Bu bilgiler çeşitli hayat
tecrübesiyle harmanlanmıştır ve görev yapacağı bölgede
sorunları çözme sürecinde aklını kullanacaktır. Fakat bombalar
patladığında güvenlik bölgesi olan alt beyin devreye giriyor.
Diyor ki “ burası güvenli bir yer değil”. O dönem orada görev
yapan generallerin hepsi psikolojik harp teknikleri konusunda iyi
eğitilmiş insanlar. İnsan psikolojisini çok iyi bilen insanlar.
Evin önünde toplar patladığı andan itibaren güvenlik bölgesi
devreye girer akıl devreden çıkar. Aklı istemez onlar. Çünkü
oradaki işleyiş askerin kontrolü altında askerde sorunlara kendi
güvenlik politikaları aracılığıyla çözümler üretmek çabası
içerisindedir. Kendi güvenlik politikalarını takip ediyorlar
askerler o dönemde orada. Faili meçhuller, gözaltılar,
işkenceler, operasyonlar, tutuklamalar, köy boşaltmalar var. İşte
bunlar ordunun güvenlik politikaları, problemleri kendince çözmeye
çalışıyorlar. Fakat sivil insiyatif daha ziyade güvenlik
politikalarına uyum sağlayamama, kendi aklını kullanarak
alternatif çözümler üretme çabası içerisindedir. Fakat ordu
bunu doğru bulmadığı için o sivil yönetimi kendi çizgisine
getirtme sürecinde bombaları patlatıyorlar. Sonuçta kaymakamda
olsa, hakim veya savcı da olsa o da bir insan. Alt beyni devreye
giriyor ve girdiği andan itibaren üst beyni devreden çıkıyor. O
kişi artık sahip olduğu birikimi, bilgiyi, tecrübeyi, eğitimi
neticesinde aldığı o potansiyeli sürece gerektiği gibi
yansıtamıyor. Akıl devre dışı kalmış vaziyette ve o da o
bölgede cereyan eden güvenlik politikalarının bir parçası
haline geliyor. İnsan hakları ihlali söz konusu olduğu zaman bir
hakim bir savcı olarak onun peşine düşmesi , engellemesi
gerekirken göz yummaya başlıyor. İdareci olarak sürece bir
kaymakam olarak müdahele etmesi gerekirken duymadım, görmedim,
bilmedim i oynamaya başlıyor ve o sivil otoritenin varlığına
rağmen orada o güvenlik politikaları yoğun bir şekilde
uygulanabiliyor.
Sebep; işte kişide var olan o alt
beyinde yerleşik amigdalanın yani güvenlik bölgesinin devreye
girmiş olması.
Dolayısıyla kişiler arası
ilişkilerde karşımızdaki kişiyle ilgili bir sorun söz konusu
ise güvenlik bölgemizin devreye girmemesini sağlamak ile
mesulüz. Bunu başarmak, becermek durumundayız. Aksi
takdirde, Güneydoğuda o zor yıllarda 90 lı yıllarda görev yapan
hakimler, savcılar, kaymakamların düştüğü duruma düşeriz.
Çünkü alt beyinde yerleşik güvenlik bölgesi kendince güvenlik
politikaları izleme eğilimi içerisindedir. Aynen ordunun siyasete
müdahale etmesi gibi kendi güvenlik politikalarını
yapmaktadırlar .
Alt beyinde yerleşik güvenlik
bölgemizin sorunlar karşısında başlıca 2 tane güvenlik
politikası vardır; kal kavga et veya kaç kurtul. Elindeki tek araç
çekiç olan bir insan her şeyi bir çivi olarak görür. Alt
beyinin de elinde iki tane araç vardır. Bu iki araçla
problemlerini çözmeye çalışır. Fakat iş üst beyine gelebilse
üst beyinde birçok seçenek üretebilme potansiyeli vardır. Çünkü
üst beyinde bilişsel zeka çalışıyor, ticari zekayı, sosyal
zekayı , sanatsal zekayı , bedensel zekayı, mekanik zekayı içeren
duygusal zeka çalışıyor ki bunlardan başka onlarca zeka çeşidini
barındırır. Aynı şekilde ruhsal zeka yani vicdan da ahlaki ve
dini prensipler ışığı altında hareket etme çabası
içerisindedir. Diğer bir deyişle insanın sahip olduğu o içsel
kaynaklar üst beyinde duygusal zeka tarafından yönetiliyor.Kişi
üst beynini kullanarak sorunlara çok güzel ahlakın, dinin kabul
edeceği, toplumun kabul edeceği , kişinin kendisine olan etkisi
göz önünde bulundurularak orta yolu bulma potansiyeline sahiptir.
İletişim sürecinde bir sorunla
karşı karşıya isek öncelikle zaaflarımızın kaynağı olan
güvenlik bölgemizi devreden çıkartmamız ya da sürece olan
etkilerini asgari düzeye indirecek tedbirleri almamız gerekiyor.
Kendi güvenlik bölgemizi devreden çıkartmadığımız ya da
yönetemediğimiz halde sorunu doğru bir şekilde
anlamlandırmamız, çözümler üretip, bunları sükûnetle,
suhuletle, serinkanlılıkla hayata geçirebilmemiz pek de olası
değildir.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
elinize sağlık çok faydalı
YanıtlaSil