29 Ocak 2014 Çarşamba

EMPATİ VE AYNA NÖRONLAR

Empati, günlük hayatımızda özelliklede kişiler arasında ilişkilerde verimliliği sağlayabilmek, etkili iletişim kurabilmek için oldukça önemli bir olgu dur.
Empati “başkalarının ayakkabılarıyla yürümek” olarak tarif edebiliriz. Kızılderililer öyle derler; “başkalarının ayakkabılarıyla da yürümeyi de öğren.” Başka bir deyişle karşımızdakinin neler düşündüğünü, neler hissettiğini, neler yaşadığını anlayabilmek, duyumsayabilmek.
Bu her insanda hemen hemen var olan bir duygu. Bazı insanlar empati yeteneğine, diğer insanlara oranda daha fazla güçlü bir şekilde sahip. Bazı insanlarda ise bazı faktörlere bağlı olarak bu yetenek, yok denecek kadar azdır. Özellikle Sosyopati yada psikopati olarak adlandırdığımız ki bir hastalık olarak adlandırdığımız kişilerde empati yeteneğinin hemen hemen hiç olmadığını görüyoruz. Bu kişiler zalim, acımasız, karşıdaki kişiyi hiç düşünmeden davranışlar sergilerler. Empati duygusu olmağı için karşıdaki insana çektirdiğiyle ilgili en ufak bir bilgi kırıntısı bile yoktur. Son derece pervasızca davranışlar sergileyebiliyorlar.
Tabiki bu bir hastalık. Bununla beraber kendisini hasta olarak tanımlamadığı halde, hayatın içerisinde empati yeteneği asgari düzeye inmiş insanlar da söz konusudur.
Empatiyi sağlayan beynimizdeki yapı nedir?
Beynimizin ön kısmında ayna nöronlar vardır. Ayna nöronların varlığı 1935 li yıllarda keşfedilmiştir. İtalyan bilim adamlarının maymunlar ve kuşlar üzerinde yapmış olduğunu deneylerde, özelliklede taklit yeteneği gelişmiş bu hayvanların taklit yaparken beynin ön kısmındaki bazı nöronlarının aktif hale geldiğini fark ediyorlar. İnsanlar üzerinde yaptıkları deneylerde, insan beyninde de benzer nöronlar olduğunu fark ediyorlar ve bunu ayna nöronlar olarak adlandırırlar.
Hayvanat bahçesine gittiyseniz eğer oradaki maymunların, papağanların insanları taklit ettiklerini gözlemleyebilirsiniz. İnsanlarda da özellikle bebeklerde taklit yetenekleri çok gelişmiştir. İşte bu taklitler esnasında ayna nöronlar aktif hale geliyor.
Fakat ayna nöronlar her zaman harekete geçmez. Ayna nöronların harekete geçmesi için kaşımızdaki insanla duygusal bir bağ, güven ilişkisi kurabilmemiz gerekiyor. O ilişki kurulduktan sonra bağlantı gerçekleşiyor.
Eğer ayna nöronlarımız devreye girmemiş ise, karşımızdaki insanla duygusal bir bağ kurmamış isek, onunla olan ilişkimiz kuru, yalın bir bilgi alışverişinden başka bir şey olmaz. Ve o insandan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsak hiçbir şey öğrenemeyiz.
O insanın yanından kalktığımız zaman hiç bir şey öğrenemedim, hiçbir şey hissetmedim deriz. Çünkü o insanla duygusal bir veri alış-verişinde bulunamamışızdır. Bunun sebebi de ayna nöronların devreye girmemiş olmasıdır.
Ayna nöronları devreye sokan nedir?
Duyguların aktarımını sağlayan bu merkezin devreye girmesini sağlayan GÜVEN duygusudur. O insana hissettiğimiz SEVGİ ve SAYGI dır. Kişiler arasındaki ilişkilerde sağlıklı bir iletişim kurma açısından güvenin, saygının ve sevginin her daim tesis etmek son derece önemlidir. Eğer buna bir zarar gelirse o insanla olan ilişkimizin yalınlaşması, yüzeyselleşmesi de kaçınılmaz hale geliyor. Ki bu durumu biz karı-koca, ebeveyn-evlat arasındaki ilişkilerde de görebiliyoruz. Bunun sebebi ayna nöronların kendisini kapatmış olmasıdır.
Peki ayna nöronları niçin kendisini kapatır? Kişiler arası ilişkilerde muhatabına karşı olumsuz duygular birikmiş ise bu duygular ayna nöronların aktif olmasıyla birlikte karşı karafa aktarılmaya başlıyor. Karşı taraf bunu hissediyor ve hemen kendini kapatıyor. Kişiler arası ilişkilerin daha sağlıklı yürümesi için karşımızdaki insana karşı kalbimizi ferah tutabilmemiz, içimizi daha pozitif duygularla dolu tutmamız çok önemlidir. Fakat ne yazık ki hayatın o akışı içerisinde özellikle de dip dibe yaşantılara bağlı olarak olumsuz duygu birikmeleri söz konusu olabiliyor. Bunların da zaman içerisinde birikerek tortu oluşmasına, bardağın dolup da karşımızda ki insanla ilişkimizin kesilmesine mahal vermemek gerekiyor.
İki insan birbiriyle karşılaştıklarında içten, sağlıklı, iletişime geçmeleri için ayna nöronlarını aktif hale getirmeleri gerekiyor. Özellikle bizim toplumumuzda insanlar birbirleriyle karşılaştıklarında birbirlerini tanımaya yönelik soru sorarlar. Nerelisin? Nerde okudun? Şurada bulundun mu? Falancayı tanıyor musun? Vb.
Bütün bunların yapılmasının sebebi karşımızdaki insanda bir güven duygusu oluşturarak ayna nöronlarını aktif hale getirmektir. Böyle olduğu zaman duygusal veri alış-verişi başlar. İki insan sohbet ediyordur fakat bu sohbet bilgi paylaşımının ötesinde duygu paylaşımına da yol açıyordur.
Onun için iyi konuşmacılar salona konuşma yapacakları zaman salondaki kişilerin ayna nöronlarını açığa çıkarmaya çalışır. Duygu nöronları hangi durumda ortaya çıkıyor? Güven duyduğumuzda. Bunun yanında karşımızdaki insanı güldürebilirsek, ya da karşımızdaki insanın pozitif duygular hissetmesini sağlayabilirsek o zaman da ayna nöronları devreye giriyor.
Bununla beraber yapılan araştırmalar karşımızdaki insanın ses tonuyla kendi ses tonumuzu eşleştirmenin, beden duruşumuzla karşımızdaki insanın beden duruşunu benzeştirmemizin, nefes alışverişimizle onun nefes alışverişini eşgüdümlü hale getirmemiz, aynı yöne bakmamızın ayna nöronlarımızın devreye girmesini, kişinin bize kendisini açmasını ve etkili iletişim kurmamızı sağlar.
Mesela düşünün, 3-4 yaşındaki çocuğunuz yanınıza geldi ve sizinle bir şey konuşmak istiyor. Sizde ayaktasınız o esnada. Tabiri caiz ise tepeden bakıyorsunuz. Şimdi konuşma esnasında yere çömelmeniz ve onun hizasına gelmeniz, onun ayna nöronlarının tamamıyla açılmasını sağlayacaktır. Ki çocukların anne ve babaları söz konusu olduğunda ayna nöronları tamamen açıktır. Fakat zaman içerisinde güveni sarsacak sürtüşmeler, kavgalar söz konusu olmuş ise buna bağlı olarak çocuk ayna nöronlarını kapatabiliyor. O andan itibaren duygusal veri alışverişi ortadan kalkabiliyor. Çoğu anne baba bu şikâyeti dile getiriyorlar. Çocuğumla iletişim kuramıyorum, beni bir türlü anlamıyor. Aynı şekilde çocukta ebeveyni için aynı şeyleri söylüyor. Hayatlarının 10-15 yılı beraber geçmiş, katılıp karışmış, hem dem olmuş insanların birbirleriyle iletişimin bu denli kopmuş olmasının sebebi ayna nöronlarının kapanmış olmasıdır. Neden?
Çünkü zamanla anne-babanın iç dünyasında öfke ya da korku duygusu birikebiliyor. Bunlar çok önemlidir. Bunlar en tahrip edici, en temel duygulardır. Kişiliğimizin derinliğine sinmiş oradan bütün kılcallarımıza ilerlemiş ve bizi ele geçirmiş duygulardır, KORKU DUYGUSU ve ÖFKE DUYGUSU.
Çocuğumuza korku duygusu veya öfke duygusu oluşabiliyor. Özellikle de korku duygusu bu korku duygusu, benim sözümü dinlemeyecek, başına bir şey gelecek, yoldan çıkacak, asi olacak, saygısız olacak, bana olan sevgisini kaybedecek, sigara-alkol kullanacak gibi korkular. İnsanın evladı için endişe hissetmesi doğal. Bizler endişe halinden çıkmış korku haline gelmiş duygulardan bahsediyoruz. Eğer içimizde bu tür bir korku varsa o çocukla ebeveyni arasında ki güven ilişkisini zedeliyor. Çünkü çocuğa o duyguyu yansıtıyoruz ve bu yansıma neticesinde o çocuğun ayna nöronları zaman içerisinde kendisini kapatmaya başlıyor. Bu aşamadan sonra çocukla-ebeveyn arasında çok ciddi sıkıntılar oluşmaya başlıyor.
O açıdan günlük hayat içerisinde çok sık ilişki kurduğumuz insanlar arasında kontrolsüz, pervasızca ilişkilerimizi sürdürmek yerine, zaman zaman ilişkilerimizin verimliliğini, ne derece sağlıklı olduğunu kontrol etmemiz gerekiyor.
Elbette ki zaman zaman sürtüşmeler, kırgınlıklar olabilecektir. Ama tüm bunlara rağmen ilişkimizi sağlıklı yürütebilmek mümkündür. Ayna nöronların her an devreden çıkacağını göz önüne alarak ona göre ilişkilerimizi yürütmeliyiz.
İmamı Azam ın bu konuda şu sözünü hatırladım “Bizler münazara ederken sanki muhatabımızın başı üzerinde bir serçe varmış da azıcık sesimizi yükseltsek pırr diye kaçıverecekmişcesine dikkatli münazara ederdik” diyor. Esasında o bilimsel gerçeği ne güzel anlatan bir misal. Gerçekten de başımızın ön üst bölgesinde bulunuyor bu ayna nöronlar aynı bir serçe gibi. Hiç mi eleştirmeyeceğiz? Yani çocuğumuzla, eşimizle konuşurken o kadar mı dikkatli olacağız? Tabi ki o kadar dikkatli olmaya gerek yok belki ama sonuçta o ayna nöronların kişinin bilincinden bağımsız devreden çıkabileceğini göz ardı etmeyeceğiz.
Eleştirilerimizi kişiliğe yönelik yapmayacağız. Eylemlere, söylemlere ve davranışlara yapacağız. Sen söylesin. Sen böylesin yerine; Bu davranışların beni üzdü, bu davranış beni kırdı, bu davranışlarını doğru bulmuyorum, şu söylemin bende ya da karşındaki insanda şöyle bir etkiye yol açtı diyerek, eleştiriyi kişiliğe değil kişiliğin ürünü olan eyleme ya da söyleme yapıyoruz. Bu şekilde yaptığımıza kolay kolay ayna nöronla devreden çıkmaz.
Fakat bilinçaltımız, savunma mekanizmalarımız kişiliğe yönelik saldırılar konusunda çok duyarlıdır. Eğer kişiliğimize yönelik bir saldırı söz konusu olduğunda hemen bir savunma mekanizması olarak ayna nöronlar kendini kapatır. Karşımızdaki insanla duygu alış-verişimiz sona erer. Artık o kişi bizi anlayamaz. Bizde o nu anlayamayız. Empati ortadan kalkmıştır.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder