Empati, günlük hayatımızda
özelliklede kişiler arasında ilişkilerde verimliliği
sağlayabilmek, etkili iletişim kurabilmek için oldukça önemli
bir olgu dur.
Empati “başkalarının
ayakkabılarıyla yürümek” olarak tarif edebiliriz.
Kızılderililer öyle derler; “başkalarının ayakkabılarıyla
da yürümeyi de öğren.” Başka bir deyişle karşımızdakinin
neler düşündüğünü, neler hissettiğini, neler yaşadığını
anlayabilmek, duyumsayabilmek.
Bu her insanda hemen hemen var olan bir
duygu. Bazı insanlar empati yeteneğine, diğer insanlara oranda
daha fazla güçlü bir şekilde sahip. Bazı insanlarda ise bazı
faktörlere bağlı olarak bu yetenek, yok denecek kadar azdır.
Özellikle Sosyopati yada psikopati olarak adlandırdığımız ki
bir hastalık olarak adlandırdığımız kişilerde empati
yeteneğinin hemen hemen hiç olmadığını görüyoruz. Bu kişiler
zalim, acımasız, karşıdaki kişiyi hiç düşünmeden davranışlar
sergilerler. Empati duygusu olmağı için karşıdaki insana
çektirdiğiyle ilgili en ufak bir bilgi kırıntısı bile yoktur.
Son derece pervasızca davranışlar sergileyebiliyorlar.
Tabiki bu bir hastalık. Bununla
beraber kendisini hasta olarak tanımlamadığı halde, hayatın
içerisinde empati yeteneği asgari düzeye inmiş insanlar da söz
konusudur.
Empatiyi sağlayan beynimizdeki yapı
nedir?
Beynimizin ön kısmında ayna nöronlar
vardır. Ayna nöronların varlığı 1935 li yıllarda
keşfedilmiştir. İtalyan bilim adamlarının maymunlar ve kuşlar
üzerinde yapmış olduğunu deneylerde, özelliklede taklit yeteneği
gelişmiş bu hayvanların taklit yaparken beynin ön kısmındaki
bazı nöronlarının aktif hale geldiğini fark ediyorlar. İnsanlar
üzerinde yaptıkları deneylerde, insan beyninde de benzer nöronlar
olduğunu fark ediyorlar ve bunu ayna nöronlar olarak adlandırırlar.
Hayvanat bahçesine gittiyseniz eğer
oradaki maymunların, papağanların insanları taklit ettiklerini
gözlemleyebilirsiniz. İnsanlarda da özellikle bebeklerde taklit
yetenekleri çok gelişmiştir. İşte bu taklitler esnasında ayna
nöronlar aktif hale geliyor.
Fakat ayna nöronlar her zaman harekete
geçmez. Ayna nöronların harekete geçmesi için kaşımızdaki
insanla duygusal bir bağ, güven ilişkisi kurabilmemiz gerekiyor. O
ilişki kurulduktan sonra bağlantı gerçekleşiyor.
Eğer ayna nöronlarımız devreye
girmemiş ise, karşımızdaki insanla duygusal bir bağ kurmamış
isek, onunla olan ilişkimiz kuru, yalın bir bilgi alışverişinden
başka bir şey olmaz. Ve o insandan bir şeyler öğrenmeye
çalışıyorsak hiçbir şey öğrenemeyiz.
O insanın yanından kalktığımız
zaman hiç bir şey öğrenemedim, hiçbir şey hissetmedim deriz.
Çünkü o insanla duygusal bir veri alış-verişinde
bulunamamışızdır. Bunun sebebi de ayna nöronların devreye
girmemiş olmasıdır.
Ayna nöronları devreye sokan nedir?
Duyguların aktarımını sağlayan bu
merkezin devreye girmesini sağlayan GÜVEN duygusudur. O insana
hissettiğimiz SEVGİ ve SAYGI dır. Kişiler arasındaki ilişkilerde
sağlıklı bir iletişim kurma açısından güvenin, saygının ve
sevginin her daim tesis etmek son derece önemlidir. Eğer buna bir
zarar gelirse o insanla olan ilişkimizin yalınlaşması,
yüzeyselleşmesi de kaçınılmaz hale geliyor. Ki bu durumu biz
karı-koca, ebeveyn-evlat arasındaki ilişkilerde de görebiliyoruz.
Bunun sebebi ayna nöronların kendisini kapatmış olmasıdır.
Peki ayna
nöronları niçin kendisini kapatır? Kişiler arası ilişkilerde
muhatabına karşı olumsuz duygular birikmiş ise bu duygular ayna
nöronların aktif olmasıyla birlikte karşı karafa aktarılmaya
başlıyor. Karşı taraf bunu hissediyor ve hemen kendini kapatıyor.
Kişiler arası ilişkilerin daha sağlıklı yürümesi için
karşımızdaki insana karşı kalbimizi ferah tutabilmemiz, içimizi
daha pozitif duygularla dolu tutmamız çok önemlidir. Fakat ne
yazık ki hayatın o akışı içerisinde özellikle de dip dibe
yaşantılara bağlı olarak olumsuz duygu birikmeleri söz konusu
olabiliyor. Bunların da zaman içerisinde birikerek tortu
oluşmasına, bardağın dolup da karşımızda ki insanla
ilişkimizin kesilmesine mahal vermemek gerekiyor.
İki insan birbiriyle
karşılaştıklarında içten, sağlıklı, iletişime geçmeleri
için ayna nöronlarını aktif hale getirmeleri gerekiyor. Özellikle
bizim toplumumuzda insanlar birbirleriyle karşılaştıklarında
birbirlerini tanımaya yönelik soru sorarlar. Nerelisin? Nerde
okudun? Şurada bulundun mu? Falancayı tanıyor musun? Vb.
Bütün bunların yapılmasının
sebebi karşımızdaki insanda bir güven duygusu oluşturarak ayna
nöronlarını aktif hale getirmektir. Böyle olduğu zaman duygusal
veri alış-verişi başlar. İki insan sohbet ediyordur fakat bu
sohbet bilgi paylaşımının ötesinde duygu paylaşımına da yol
açıyordur.
Onun için iyi konuşmacılar salona
konuşma yapacakları zaman salondaki kişilerin ayna nöronlarını
açığa çıkarmaya çalışır. Duygu nöronları hangi durumda
ortaya çıkıyor? Güven duyduğumuzda. Bunun yanında karşımızdaki
insanı güldürebilirsek, ya da karşımızdaki insanın pozitif
duygular hissetmesini sağlayabilirsek o zaman da ayna nöronları
devreye giriyor.
Bununla beraber yapılan araştırmalar
karşımızdaki insanın ses tonuyla kendi ses tonumuzu
eşleştirmenin, beden duruşumuzla karşımızdaki insanın beden
duruşunu benzeştirmemizin, nefes alışverişimizle onun nefes
alışverişini eşgüdümlü hale getirmemiz, aynı yöne bakmamızın
ayna nöronlarımızın devreye girmesini, kişinin bize kendisini
açmasını ve etkili iletişim kurmamızı sağlar.
Mesela düşünün, 3-4 yaşındaki
çocuğunuz yanınıza geldi ve sizinle bir şey konuşmak istiyor.
Sizde ayaktasınız o esnada. Tabiri caiz ise tepeden bakıyorsunuz.
Şimdi konuşma esnasında yere çömelmeniz ve onun hizasına
gelmeniz, onun ayna nöronlarının tamamıyla açılmasını
sağlayacaktır. Ki çocukların anne ve babaları söz konusu
olduğunda ayna nöronları tamamen açıktır. Fakat zaman
içerisinde güveni sarsacak sürtüşmeler, kavgalar söz konusu
olmuş ise buna bağlı olarak çocuk ayna nöronlarını
kapatabiliyor. O andan itibaren duygusal veri alışverişi ortadan
kalkabiliyor. Çoğu anne baba bu şikâyeti dile getiriyorlar.
Çocuğumla iletişim kuramıyorum, beni bir türlü anlamıyor. Aynı
şekilde çocukta ebeveyni için aynı şeyleri söylüyor.
Hayatlarının 10-15 yılı beraber geçmiş, katılıp karışmış,
hem dem olmuş insanların birbirleriyle iletişimin bu denli kopmuş
olmasının sebebi ayna nöronlarının kapanmış olmasıdır.
Neden?
Çünkü zamanla anne-babanın iç
dünyasında öfke ya da korku duygusu birikebiliyor. Bunlar çok
önemlidir. Bunlar en tahrip edici, en temel duygulardır.
Kişiliğimizin derinliğine sinmiş oradan bütün kılcallarımıza
ilerlemiş ve bizi ele geçirmiş duygulardır, KORKU DUYGUSU ve ÖFKE
DUYGUSU.
Çocuğumuza korku duygusu veya öfke
duygusu oluşabiliyor. Özellikle de korku duygusu bu korku duygusu,
benim sözümü dinlemeyecek, başına bir şey gelecek, yoldan
çıkacak, asi olacak, saygısız olacak, bana olan sevgisini
kaybedecek, sigara-alkol kullanacak gibi korkular. İnsanın evladı
için endişe hissetmesi doğal. Bizler endişe halinden çıkmış
korku haline gelmiş duygulardan bahsediyoruz. Eğer içimizde bu tür
bir korku varsa o çocukla ebeveyni arasında ki güven ilişkisini
zedeliyor. Çünkü çocuğa o duyguyu yansıtıyoruz ve bu yansıma
neticesinde o çocuğun ayna nöronları zaman içerisinde kendisini
kapatmaya başlıyor. Bu aşamadan sonra çocukla-ebeveyn arasında
çok ciddi sıkıntılar oluşmaya başlıyor.
O açıdan günlük hayat içerisinde
çok sık ilişki kurduğumuz insanlar arasında kontrolsüz,
pervasızca ilişkilerimizi sürdürmek yerine, zaman zaman
ilişkilerimizin verimliliğini, ne derece sağlıklı olduğunu
kontrol etmemiz gerekiyor.
Elbette ki zaman zaman sürtüşmeler,
kırgınlıklar olabilecektir. Ama tüm bunlara rağmen ilişkimizi
sağlıklı yürütebilmek mümkündür. Ayna nöronların her an
devreden çıkacağını göz önüne alarak ona göre ilişkilerimizi
yürütmeliyiz.
İmamı Azam ın bu konuda şu sözünü
hatırladım “Bizler münazara ederken sanki muhatabımızın başı
üzerinde bir serçe varmış da azıcık sesimizi yükseltsek pırr
diye kaçıverecekmişcesine dikkatli münazara ederdik” diyor.
Esasında o bilimsel gerçeği ne güzel anlatan bir misal. Gerçekten
de başımızın ön üst bölgesinde bulunuyor bu ayna nöronlar
aynı bir serçe gibi. Hiç mi eleştirmeyeceğiz? Yani çocuğumuzla,
eşimizle konuşurken o kadar mı dikkatli olacağız? Tabi ki o
kadar dikkatli olmaya gerek yok belki ama sonuçta o ayna nöronların
kişinin bilincinden bağımsız devreden çıkabileceğini göz ardı
etmeyeceğiz.
Eleştirilerimizi kişiliğe yönelik
yapmayacağız. Eylemlere, söylemlere ve davranışlara yapacağız.
Sen söylesin. Sen böylesin yerine; Bu davranışların beni üzdü,
bu davranış beni kırdı, bu davranışlarını doğru bulmuyorum,
şu söylemin bende ya da karşındaki insanda şöyle bir etkiye yol
açtı diyerek, eleştiriyi kişiliğe değil kişiliğin ürünü
olan eyleme ya da söyleme yapıyoruz. Bu şekilde yaptığımıza
kolay kolay ayna nöronla devreden çıkmaz.
Fakat bilinçaltımız, savunma
mekanizmalarımız kişiliğe yönelik saldırılar konusunda çok
duyarlıdır. Eğer kişiliğimize yönelik bir saldırı söz konusu
olduğunda hemen bir savunma mekanizması olarak ayna nöronlar
kendini kapatır. Karşımızdaki insanla duygu alış-verişimiz
sona erer. Artık o kişi bizi anlayamaz. Bizde o nu anlayamayız.
Empati ortadan kalkmıştır.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder