Beynimizde duyguların
oluştuğu bölge daha ilkel, nöronlar açısından daha zayıf olan
ve bizim kontrolümüzün daha sınırlı olduğu alt beyindir. Alt
beyine olan erişimimiz daha sınırlı olduğu için duygularımızı
kontrol etme konusunda, düşüncelerimizi yönetme hususunda
başarılı olduğumuz gibi başarılı değilizdir.
Eğer içinde bulunduğumuz duruma
bağlı olarak bir duygu durumu açığa çıkmışsa bu duygu bir
eşiğin üzerinde ise bizim o duyguyu kontrol edebilmemiz güçtür.
Duygu bizim istemimiz dışında hormonlar aracılığıyla tüm
vücudumuza, benliğimize yansıtılır.
Söz konusu düşünceler olduğunda
işimiz biraz daha kolaylaşır. Çünkü düşünceler üst beyinde
oluşur ve alt beyine kıyasla üst beyini kontrolümüz biraz daha güçlüdür. Dolayısıyla düşüncelerimizi daha kolay kontrol
edebiliyoruz. Peki duygularımızın oluştuğu alt beyine
ulaşımımızın kısıtlı olması, duygularımızın istemediğimiz
bir şekilde tezahür edeceği anlamına mı geliyor? Elbette ki;
hayır. Direk olarak o duygularımızı kontrol edemesek bile endirek olarak duygularımızı yönetebilmek mümkün.
Fakat bu düşüncelerimizi yönetmek,
sevk etmek, idare etmek kadar kolay bir süreç değildir. Biraz çaba
sarf etmek gerekir.
Alt beynimiz karşı karşıya kaldığı
durumu anlamlandırma sürecinde
büyük ölçüde geçmişteki yaşantılardan faydalanır. Diyelim
ki önüne yoğurt koyduk. Kişi o yoğurdu yemeden önce ,
beynimizde amigdala adını verdiğimiz güvenlik
bölgemiz hemen bir güvenlik
taramasından geçirir. Karşı karşıya kaldığımız şey güvenli
mi değil mi? Güvenlik kontrolü sürecinde alt beyin üst beyine
danışmaz. Yoğurtla ilgili sahip olduğumuz dini veya bilimsel
bilgiler bir fayda vermez. Alt beynimiz geçmişi tarar ve
yoğurtla ilgili yaşanmışlıkları tespit eder. Eğer geçmişteki
yaşantılarda sütten ağzı yanmışsa süt ve süt
ürünleri tehlikelidir gibi bir yargı çıkar. İşte bu
yargılara biz önyargı diyoruz. Tabiki bu süreç saniyenin onda
biri içinde gerçekleşiyor.
Beynimiz, geçmişte yaşadığımız
özelliklede çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde
yaşadığımız deneyimlerden ulaşmış olduğu çıkarımlarla doludur. Ki bu çıkarımların çoğu gerçekle bağdaşmayan, yanlış
çıkarımlardir bunlara önyargı diyoruz. Bunlar hayatı
anlamlandırma sürecinde özellikle de duyguların oluşumu
sürecinde alt beynimizin olayları nasıl değerlendireceği
konusunda belirleyici unsurlardır.
Üst beyin farklı çalışır, onun yoğurda bakışı farklıdır. Çünkü o bilimsel
verilerden faydalanır, eğitim almıştır, dinin verilerini dikkate alır ve neticede yoğurdun faydalı bir ürün olduğunu söyler. Ancak alt beyin
ben yaşadığımı bilirim kardeşim der ve o yaşantılardan
hareketle oluşturduğu o yargıyı esas alarak duyguyu oluşturur.
Anlaşıldığı üzere üst beyinden, akıldan, vicdandan bağımsız
hareket eden bir süreçtir.
Neticede Alt beyin yoğurdun üflenerek
yenmesi gerektiğini söyler fakat biz biliyoruz ki aslında
yoğurdu şimdi dolaptan çıkardık ve o soğuk. Üst beyinin bütün
telkinlerine rağmen alt beyin geçmişten hareketle yoğurdun
üflenerek yenmesi gerektiğini söylerr.
Üflemeden maksat aslında yoğurdu
soğutmak değil içimizi soğutmaktır. Biz biliyoruz soğuk
olduğunu, kendimiz aldık yoğurdu dolaptan. Ama gel de bunu içine
anlat. Bu bir süt ürünü ve benim daha önceden sütten ağzım
yanmıştı sen bunu üfleyeceksin. İşte biz bu davranışlara
kompüsyon (zorlantılı davranış) diyoruz.
Farkında değiliz ama hayatın
içerisinde sergilediğimiz, artık otomatikleşmiş alışkanlık
haline gelmiş davranışlarımızın ki davranışlarımız
kişiliklerimizi oluşturur. Kişiliğimiz bu davranışlarımızın
toplamıdır adeta. Büyük ölçüde alt beynimizin etkisiyle,
zorlamasıyla açığa çıkan ortaya koyduğumuz zorlantılı
davranışlardan oluşmaktadır.
Bu zorlantılı davranışlar daha
ziyade obsesif olarak tanımladığımız takıntılı insanlarda
daha belirgindir. Fakat normal insanlarda da bu zorlantılı
davranışların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Bu bilgileri öğrendiğimde ben çok
şaşırmıştım.
Çünkü biz zannediyoruz ki biz
kendimizin mutlak hakimiyiz, son sözü irade söyler, ne istersek
onu yaparız. Halbuki bilimsel gerçekler sürecin hiç te böyle
işlemediğini ortaya koyuyor. Ama daha da tehlikelisi biz bunların
farkında değiliz.
Büyük ölçüde İrademizin dışında,
otomatikleşmiş, erişimimizin daha az olduğu, kontrolümüzün
daha az olduğu, daha reaktif, içsel ve çevresel faktörlerin
etkisiyle hareket eden, büyük ölçüde geçmiş yaşantıların
etkisi altında olan bir yapıdan (alt beyin) hareketle ortaya
çıkıyor duygular. Duygu açığa çıkmakla kalmıyor davranışa
dönüşme eğilimi gösteriyor.
İşte biz; bizim kontrolümüz
dışında gelişen duyguların ve bu duyguların etkisiyle
sergilediğimiz davranışların bir toplamıyız.
Kişilik dediğimiz şey; bunların
toplamı.
Şimdi kendimize soralım;
kişiliğimizin bu duyguların, bu davranışların ne kadarı bize
ait?
Ne kadarı gerçekten kritik edilerek,
elekten geçirilerek, sorgulanarak oluşturulmuş?
Bu duygular ve bu duyguların etkisiyle
oluşturulmuş davranışların ne kadarı akıl süzgecinden
geçirilmiş?
Bu soruları kendimize sormak
durumundayız.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
Teşekkürler verdiğiniz bilgiler çok güzel. Önemsemediğimiz ancak çok önemsenmesi gereken bir konu.
YanıtlaSilBence duygularr istem dışı değildir. Duygularınızı belirleyen zihinsel süreçler, düşüncelerdir. bir şeylere karşı nasıl bir duyguyla karşılık vereceğimiz, o şeyin bizde yarattığı etkiye, yani ona karşı sahip olduğumuz düşünceyle açığa çıkar. Konuşurken yansıttığınız duygulardır. Duyguyu açığa çıkaran ise düşüncelerdir. daha önceki deneyimlerimize dayanarak bizi bilinçsizce davranmaya zorlayan düşüncelerimi varsada bunlar çok azdır ve bizi her zaman ele geçirmez. Hatta kendi varlığının farkındaysa kişi hiç etk etmez
YanıtlaSilDuyguların kendi merkezi var kontrol edilemez sadece farkına varılır
YanıtlaSil