7 Ocak 2014 Salı

DUYGULAR NASIL OLUŞUR?

Beynimizde duyguların oluştuğu bölge daha ilkel, nöronlar açısından daha zayıf olan ve bizim kontrolümüzün daha sınırlı olduğu alt beyindir. Alt beyine olan erişimimiz daha sınırlı olduğu için duygularımızı kontrol etme konusunda, düşüncelerimizi yönetme hususunda başarılı olduğumuz gibi başarılı değilizdir.
Eğer içinde bulunduğumuz duruma bağlı olarak bir duygu durumu açığa çıkmışsa bu duygu bir eşiğin üzerinde ise bizim o duyguyu kontrol edebilmemiz güçtür. Duygu bizim istemimiz dışında hormonlar aracılığıyla tüm vücudumuza, benliğimize yansıtılır.
Söz konusu düşünceler olduğunda işimiz biraz daha kolaylaşır. Çünkü düşünceler üst beyinde oluşur ve alt beyine kıyasla üst beyini kontrolümüz biraz daha güçlüdür. Dolayısıyla düşüncelerimizi daha kolay kontrol edebiliyoruz. Peki duygularımızın oluştuğu alt beyine ulaşımımızın kısıtlı olması, duygularımızın istemediğimiz bir şekilde tezahür edeceği anlamına mı geliyor? Elbette ki; hayır. Direk olarak o duygularımızı kontrol edemesek bile endirek olarak duygularımızı yönetebilmek mümkün.
Fakat bu düşüncelerimizi yönetmek, sevk etmek, idare etmek kadar kolay bir süreç değildir. Biraz çaba sarf etmek gerekir.
Alt beynimiz karşı karşıya kaldığı durumu anlamlandırma sürecinde büyük ölçüde geçmişteki yaşantılardan faydalanır. Diyelim ki önüne yoğurt koyduk. Kişi o yoğurdu yemeden önce , beynimizde amigdala adını verdiğimiz güvenlik bölgemiz hemen bir güvenlik taramasından geçirir. Karşı karşıya kaldığımız şey güvenli mi değil mi? Güvenlik kontrolü sürecinde alt beyin üst beyine danışmaz. Yoğurtla ilgili sahip olduğumuz dini veya bilimsel bilgiler bir fayda vermez. Alt beynimiz geçmişi tarar ve yoğurtla ilgili yaşanmışlıkları tespit eder. Eğer geçmişteki yaşantılarda sütten ağzı yanmışsa  süt ve süt ürünleri tehlikelidir gibi bir yargı çıkar. İşte bu yargılara biz önyargı diyoruz. Tabiki bu süreç saniyenin onda biri içinde gerçekleşiyor.
Beynimiz, geçmişte yaşadığımız özelliklede çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde yaşadığımız deneyimlerden ulaşmış olduğu çıkarımlarla doludur. Ki bu çıkarımların çoğu gerçekle bağdaşmayan, yanlış çıkarımlardir bunlara önyargı diyoruz. Bunlar hayatı anlamlandırma sürecinde özellikle de duyguların oluşumu sürecinde alt beynimizin olayları nasıl değerlendireceği konusunda belirleyici unsurlardır.
Üst beyin farklı çalışır,  onun yoğurda bakışı farklıdır. Çünkü o bilimsel verilerden faydalanır, eğitim almıştır, dinin verilerini dikkate alır ve neticede yoğurdun faydalı bir ürün olduğunu söyler. Ancak alt beyin ben yaşadığımı bilirim kardeşim der ve o yaşantılardan hareketle oluşturduğu o yargıyı esas alarak duyguyu oluşturur. Anlaşıldığı üzere üst beyinden, akıldan, vicdandan bağımsız hareket eden bir süreçtir.
Neticede Alt beyin  yoğurdun üflenerek yenmesi gerektiğini söyler fakat biz biliyoruz ki aslında yoğurdu şimdi dolaptan çıkardık ve o soğuk. Üst beyinin bütün telkinlerine rağmen alt beyin geçmişten hareketle yoğurdun üflenerek yenmesi gerektiğini söylerr.
Üflemeden maksat aslında yoğurdu soğutmak değil içimizi soğutmaktır. Biz biliyoruz soğuk olduğunu, kendimiz aldık yoğurdu dolaptan. Ama gel de bunu içine anlat. Bu bir süt ürünü ve benim daha önceden sütten ağzım yanmıştı sen bunu üfleyeceksin. İşte biz bu davranışlara kompüsyon (zorlantılı davranış) diyoruz.
Farkında değiliz ama hayatın içerisinde sergilediğimiz, artık otomatikleşmiş alışkanlık haline gelmiş davranışlarımızın ki davranışlarımız kişiliklerimizi oluşturur. Kişiliğimiz bu davranışlarımızın toplamıdır adeta. Büyük ölçüde alt beynimizin etkisiyle, zorlamasıyla açığa çıkan ortaya koyduğumuz zorlantılı davranışlardan oluşmaktadır.
Bu zorlantılı davranışlar daha ziyade obsesif olarak tanımladığımız takıntılı insanlarda daha belirgindir. Fakat normal insanlarda da bu zorlantılı davranışların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Bu bilgileri öğrendiğimde ben çok şaşırmıştım.
Çünkü biz zannediyoruz ki biz kendimizin mutlak hakimiyiz, son sözü irade söyler, ne istersek onu yaparız. Halbuki bilimsel gerçekler sürecin hiç te böyle işlemediğini ortaya koyuyor. Ama daha da tehlikelisi biz bunların farkında değiliz.
Büyük ölçüde İrademizin dışında, otomatikleşmiş, erişimimizin daha az olduğu, kontrolümüzün daha az olduğu, daha reaktif, içsel ve çevresel faktörlerin etkisiyle hareket eden, büyük ölçüde geçmiş yaşantıların etkisi altında olan bir yapıdan (alt beyin) hareketle ortaya çıkıyor duygular. Duygu açığa çıkmakla kalmıyor davranışa dönüşme eğilimi gösteriyor.
İşte biz; bizim kontrolümüz dışında gelişen duyguların ve bu duyguların etkisiyle sergilediğimiz davranışların bir toplamıyız.
Kişilik dediğimiz şey; bunların toplamı.
Şimdi kendimize soralım; kişiliğimizin bu duyguların, bu davranışların ne kadarı bize ait?
Ne kadarı gerçekten kritik edilerek, elekten geçirilerek, sorgulanarak oluşturulmuş?
Bu duygular ve bu duyguların etkisiyle oluşturulmuş davranışların ne kadarı akıl süzgecinden geçirilmiş?
Bu soruları kendimize sormak durumundayız.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu




3 yorum:

  1. Teşekkürler verdiğiniz bilgiler çok güzel. Önemsemediğimiz ancak çok önemsenmesi gereken bir konu.

    YanıtlaSil
  2. Bence duygularr istem dışı değildir. Duygularınızı belirleyen zihinsel süreçler, düşüncelerdir. bir şeylere karşı nasıl bir duyguyla karşılık vereceğimiz, o şeyin bizde yarattığı etkiye, yani ona karşı sahip olduğumuz düşünceyle açığa çıkar. Konuşurken yansıttığınız duygulardır. Duyguyu açığa çıkaran ise düşüncelerdir. daha önceki deneyimlerimize dayanarak bizi bilinçsizce davranmaya zorlayan düşüncelerimi varsada bunlar çok azdır ve bizi her zaman ele geçirmez. Hatta kendi varlığının farkındaysa kişi hiç etk etmez

    YanıtlaSil
  3. Duyguların kendi merkezi var kontrol edilemez sadece farkına varılır

    YanıtlaSil