21 Şubat 2015 Cumartesi

AKIL ISTEMIYORUM BENI ANLAMANI ISTIYORUM

 Dertli nsanlar için önemli olan akıl verilmesi değildir kendilerine. Bu insanlar o esnada yalnızlar, o esnada bir başınalar. Öncelikli olarak onların yalnızlığını bir gidermemiz gerekiyor.
Onlar anlaşılmak istiyorlar. Anlaşılmadıklarını, fark edilmediklerini düşünüyorlar. Onları bir fark etmek ve anlamak gerekiyor.
Yaşadıklarının sadece kendilerine özgü olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla bir başkasının onları hissetmesi çok önemlidir.
Bu aşamalar zaten aşıldıktan sonra çok da çözüm üretmemize gerek kalmıyor. Çünkü kişi duygusal anlamda bir rahatlama hissediyor. O yaşamış olduğu olayın getirdiği stres belirtilerinde yüzde elliye varan oranda azaltabiliyor. 

18 Şubat 2015 Çarşamba

DAMDAN DÜŞMESEKTE DÜŞENİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK GEREK

Çevremizde bu tür sıkıntılı insanlar varsa onları şöyle bir deşip, bu gün iyi görünmüyorsun hayırdır bir derdin mi var? Deyip onlara kulak vermek, dinlemek, anlamaya çalışmak, hissetmeye çalışmak, empati kurmak ve karınca kararınca çözüm önerileri sunmak çok önemlidir.

Tabi burada dikkat edilmesi gereken husus şudur : Bu insanlar için önemli olan akıl verilmesi değildir kendilerine. 

Bu insanlar o esnada yalnızlar, o esnada bir başınalar. Öncelikli olarak onların yalnızlığını bir gidermemiz gerekiyor.

Onlar anlaşılmak istiyorlar. Anlaşılmadıklarını, fark edilmediklerini düşünüyorlar. Onları bir fark etmek ve anlamak gerekiyor.
Yaşadıklarının sadece kendilerine özgü olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla bir başkasının onları hissetmesi çok önemlidir.

Bu aşamalar zaten aşıldıktan sonra çok da çözüm üretmemize gerek kalmıyor. Çünkü kişi duygusal anlamda bir rahatlama hissediyor. O yaşamış olduğu olayın getirdiği stres belirtilerinde yüzde elliye varan oranda azalabiliyor. 

BİRBİRİMİZE MUHTACIZ

Dünyanın hiç bir yerinde ayrı bireyler halinde yaşayan bir millete rastlamamız mümkün değildir. 

Çünkü sosyal olmak, toplumsal olmak, başka insanlarla birlikte olmak fiziksel bir ihtiyaç olduğu gibi duygusal bir ihtiyaçtır da. 
Ve bu ihtiyacı en ziyadesiyle sıkıntılı zamanlarımızda hissederiz. 

O esnada derdimizi anlatabileceğimiz, bizi anlayabilecek, anlamanın hissetmenin ötesinde bize vereceği destek ile o sıkıntıların etkisinin azalmasına sorunların çözümüne katlı sağlayabilecek birilerine hava kadar, su kadar, ekmek kadar ihtiyacımız vardır.

Dünyanın en kötü şeylerinden bir tanesidir anlaşılmamak.
Dünyanın en kötü şeylerinden bir tanesidir insanın yaşadığı problemleri kimse bilmeksizin sadece ve sadece içinde yaşıyor olması.

15 Şubat 2015 Pazar

HAYAL KURMA GÜÇLÜ BIR TELAFİ MEKANIZMASIDIR

Eskiden hayaller kurardık,  Özellikle de çocuklar. Orada gerçek hayatta yaşayamadığı güzellikleri, dostluğu, şefkati, ilgiyi, alakayı ya da bir erkek çocuğu ise bu macerayı, kahramanlığı, önemsenmeyi, takdir edilmeyi, o kendine kurduğu hayal dünyasında yaşardı.

Artık bu hayal dünyası insanlara hazır olarak sunuluyor. Diyor ki senin hayal kurmana gerek yok. Bu konuda zihnini yormana hiç gerek yok. Biz zaten senin için tüm bunları yaptık.

Bunlar ne olarak sunuluyor insanlara? Filmler , çizgi romanlar , bilgisayar oyunları olarak sunuluyor. 

Gerçek hayatta sıkıldın mı? Hayatın zorluklarıyla baş etmekten bunaldın mı? Çaresiz mi hissediyorsun? Hayat senden istediğini vermedi mi? Evet vermedi. O zaman buyur senin için hazırladığımız hayal dünyası. Senin için hazırladığımız o fantezi evreni diyorlar yalnız bunun için bize ufak bir ücret ödemelisin diyorlar ve insanları oraya sevk ediyorlar. 

Geçen gün gazetede okudum 700 milyon dolarlık bir oyunun bütçesinden bahsediliyordu. Bakın 700 milyon dolar harcanmış oyunun yapımı için.

Ne kadar büyük bütçeler bunlar. Dünya üzerindeki bir çok ülkenin bütçesinden çok daha büyük bir bütçe… sadece bir oyun için.

Demek ki, hedeflenen gelir en az 1, 1.5 milyar dolar olması gerekiyor. Bu ne demek? Milyonlarca kişi tarafından oynanacak ki masraflar karşılansın.

14 Şubat 2015 Cumartesi

HAYATIMIZI İÇİMİZDEKİ ÇOCUK AÇISINDAN ANLAMLI HALE GETİRMELİYİZ

Diyelim ki içimizdeki çocuk korkuyor, biraz güvensiz. O zaman işimizi o çocuğun korkularını dikkate alarak daha güvenli hale getiriyoruz, daha güvenli bir sahaya çekiyoruz. 

İnsanların gözü önünde yapılan bir etkinlik olmaktan çekip daha bir tenhada, kendi başımıza, sevdiğimiz insanlarla yaptığımız bir etkinlik haline getiriyoruz. 

Bakıyoruz çocuk kendini orada çok rahat, güvende hissettiği için daha bir aşkla, şevkle yapıyoruz. Severek yapıyoruz o işi.

Ufak tefek bazı ayarlamalarla 
içimizdeki çocuğu motive ediyoruz. Onun da bazı ikincil kazanımlar elde etmesini sağlıyoruz. Bu şekilde verimliğimiz artıyor.

12 Şubat 2015 Perşembe

BİR SORU-BIR CEVAP

SORU:Hocam Tasavvufta terbiye ettiğimiz taraflarımızı anlatıyorsunuz sanki,mesela övgü isteği nefisten bilinir terbiye edilir.sizin söylediğinize göre ise istediğini yapmak var,o zaman nefse tabi olmuş olmazmıyız?yada bu nefis değil mi?degilse ne?

CEVAP:Takdir edilmek fıtri bir ihtiyaçtır , övülme ise bunun nefsin etkisiyle aşırıya gitmiş halidir.

10 Şubat 2015 Salı

ÇİMİZDEKİ ÇOCUĞU MOTIVE ETMEK İÇİN ONUN GÜNDEMİNİ DIKKATE ALMALIYIZ

İçinde bulunduğumuz etkinlikle fıtratımızın gündemini birleştirebilirsek o zaman motivasyonumuz müthiş derecede güçleniyor.
Diyelimki içimizdeki çocuk takdir edilmek istiyor. O zaman işimizi biraz takdir edilebilecek, teşekkür alabileceğimiz hale getiriyoruz. Bir bakıyoruz ki içimizdeki çocuk onu çok sevmiş, ona motive olmuş. O işi yaparken yataktan aşkla, şevkle kalkıyoruz.
Diyelim ki içimizdeki çocuk korkuyor, biraz güvensiz. O zaman işimizi o çocuğun korkularını dikkate alarak daha güvenli hale getiriyoruz, daha güvenli bir sahaya çekiyoruz. İnsanların gözü önünde yapılan bir etkinlik olmaktan çekip daha bir tenhada, kendi başımıza, sevdiğimiz insanlarla yaptığımız bir etkinlik haline getiriyoruz. Bakıyoruz çocuk kendini orada çok rahat, güvende hissettiği için daha bir aşkla, şevkle yapıyoruz. Severek yapıyoruz o işi.
Ufak tefek bazı ayarlamalarla içimizdeki çocuğu motive ediyoruz. Onun da bazı ikincil kazanımlar elde etmesini sağlıyoruz. Bu şekilde verimliğimiz artıyor, performansımız artıyor.

9 Şubat 2015 Pazartesi

MEVLA DA İÇİMİZDEKİ ÇOCUĞU GÖZETİYOR

Mevla cihat eden gazilere ganimetin 5/4 ünü vaat etmiştir. Evet onlar fisebilillah yapıyorlar bunu fakat onların da içlerinde bir çocuk var. Onların da bir fıtratı var ve fıtraten insan mala düşkündür. Bu insanın fıtratında var. Ve Mevla onların bu gerçeğini gözeterek onların daha bir aşkla, daha bir şevkle bütün benlikleriyle kılıç sallayabilmeleri, cihat ın gereklerini yerine getirebilmeleri,  sebat edebilmeleri için ganimetin 5/4 ünü vermiştir.
Mevla bile kulunu motive etme sürecinde onun gerçeklerini göz önünde bulunduruyor iken -ki böyle bir vaat de bile bulunmayabilirdi- “benim uğruma hiçbir karşılık gözetmeden şavaşacaksınız”  denebilirdi. Nitekim bizden önceki ümmetlere ganimet helal değildi. Onlar elde ettikleri ganimetleri, altınları, gümüşleri bir araya getirip yakıyorlardı. Fakat Muhammet ümmetine Allah ın bir lütfu olarak bu helal bırakıldı. Bu bizim üzerimizdeki yükün, o cihat konusundaki yükün ne kadar ağır olduğuna da bir işaret aslında.
Bu bir kelami prensiptir de aslında. Bu rabbani bir metot dur. Dolayısıyla kendi gerçeğimizi dikkate almak ve ihtiyaçlarımızı o yapmış olduğumuz planda öngörmek, gözetmek durumundayız.
O etkinlikle fıtratımızın gündemini birleştirebilirsek o zaman motivasyonumuz müthiş derecede güçleniyor.

FITRAT DIKKATE ALINMADAN ALINAN KARARLAR AKİM KALMAYA MAHKUMDUR

Şunu biliyoruz ki biz; doğru kararlar vermişsek, gerçekçi planlar yapmışsak ve gerçekli hedefler belirlemişsek ne durumda olursak olalım onlara ulaşırız. Eğer Mevla nın bizimle ilgili başka bir planı yoksa. Eğer bizim planlarımız onun planlarıyla eşgüdümlü ise. Allah ın izniyle onlara ulaşırız.
O zaman problem bizde değil, problem aldığımız kararlarda.
Dolayısıyla bizler kararlarımızı alırken, planlarımızı yaparken içimizdeki çocuğu dikkate almak durumundayız. Aksi takdirde o planlar suya düşmeye mahkumdur. Çünkü kendi gerçeğimiz yani fıtratımız dikkate alınmamıştır.

8 Şubat 2015 Pazar

ZAAFLARININ FARKINDA DEĞİLSEN ONLARIN MAHKUMU OLURSUN

Fıtratımızdaki bozulmaları, zaafları  göz önünde bulunduracağız. Çünkü bizler hayatın içerisindeyiz. Her ne kadar fıtratımız Mevla nın bize yazmış olduğu yazgıya uygun olsa da hayatın içerisinde maruz kaldığımız olumsuzluklara bağlı olarak bazı bozulmalar olabilir. Onları da göz önünde bulundurmak durumundayız. Çünkü bıçak kemiğe dayandığında o zaaflarımız, yönetmek konusunda tedbir almadığımız o zaaflarımız bir anda devreye girip bir çuval inciri berbat edebilir.
Dolayısıyla planlarımızı yaparken, kararlarımızı verirken zaaflarımızı da, o sürece etki edebilecek zaaflarımızı da göz önünde bulundurmak durumundayız ki karakolda doğru söyler mahkemede şaşar durumuna düşmeyelim.

DEĞİŞEBİLMEK İÇİN

Eğer değişmek için karar almışsak içimizdeki çocuğa da bu kararı anlatmak durumundayız. Onunla bu kararı paylaşmak, içselleştirmek durumundayız ki bu karar davranışa dönüşebilsin. Aksi takdirde o sadece bir niyet, niyetin ötesinde bir düşünce olmaktan öte bir işe yaramıyor.
Her şeyden önce içimizdeki çocuğu tanımamız gerekiyor. Verdiğimiz kararların o çocuğun gerçeğiyle uyumlu olması gerekiyor. O çocuğun gerçeğiyle uyumlu olmayan kararlar uygulanabilir kararlar değildir.
Öncelikli olarak içimizdeki çocuğu diğer bir deyişle fıtratı dikkate almak durumundayız. İçimizdeki çocuk fıtratı temsil ediyor. Bizim kararlarımız fıtratla uyumlu olmak durumundadır.

7 Şubat 2015 Cumartesi

HORMONLARIMIZIN ESİRİYİZ

Duygular bedenimizde hormonlar aracılığıyla gerçekleşir . O hormonlar kan dolaşımımız aracılığıyla bedenimizin her bir hücresine ulaşıyor ve orayı etkisi altına alıyor. Kan dolaşımının en yoğun olduğu yer beynimizdir. Özellikle de üst beynimizdir. Dolayısıyla bu duygudan en fazla etkilenen yerde yine beynimiz oluyor.
Düşüncelerin oluştuğu o yapı dumura uğruyor, devre dışı kalıyor. Ve o duygunun etkisiyle o duygu davranışa dönüşüyor. Zaten duygu davranıştan bir önceki an dır. Yani bir duygu aracılığıyla bedenimiz bir davranışa hazırlanır. Mesela adrenalin hormonu salgılanır korku duygusu açığa çıkartılır. Korku duygusuyla bedenimizde davranışa hazırlanır. O anda karnımız, kollarımız, bacaklarımız, sindirim sistemimiz, gözlerimiz vs.. bütün bedenimiz bir davranışa hazırlanır. Hepsi de bilir o davranışın ne olduğunu. O davranış kaçmaktır. Evet bedene hazır ol kaçacağız komutu geldi adrenalin hormonu aracılığıyla. Hormonlar iletişim araçlarıdır. Beynimizin bedenimizle iletişim kurma sürecinde kullanmış olduğu sinir sisteminin yanı sıra kullanmış olduğu diğer bir aracı hormonlardır. Adrenalin hormonunu gördüğünde beden bilir ki biz şimdi kaçacağız ve kendini ona göre hazırlar. Kendini kaçmaya hazırlar.
Bizler kaçmamaya, direnmeye aht etmişizdir. Ama bedenimiz aldığımız o kararların aksine bambaşka moda girmiştir. Kaçış moduna girmiş. Öfke hormonu aracılığıyla bedenimiz saldırmaya hazırlanıyor. Bedene deniliyor ki; hazır ol biraz sonra kavgaya tutuşacağız, muhatabımıza saldıracağız diyor. Ona göre hazır ol. Kaslarımız gerginleşiyor, kalp atışlarımız hızlanıyor, nefes alış-verişlerimiz sıklaşıyor, göz bebeklerimiz büyüyor, kaşlarımız çatılıyor, bir gerginlik, bir huzursuzluk, saldıracağız ya  ona hazırlık yapıyoruz. O an kavga etmek istemesek bile o an kararlarımız devrede değildir. Bütün sistemimiz hormonlarımızın etkisi altındadır. Bu hormonların salınımına da alt beynimiz karar veriyor. Tabiri caizse içimizdeki çocuk karar veriyor. Yetişkin beynimizle hayır saldırmayacağım, kavga etmeyeceğim, olumsuz sözler söylemeyeceğim, hakaret etmeyeceğim, azarlamayacağım diyoruz ama içimizdeki çocuk yaşantılardan hareketle anne-babasını örnek almış. 

6 Şubat 2015 Cuma

BILMEK YAPMAK İÇİN YETERLI DEĞİL

Sonra çocuk büyüyor. Akli ve vicdani olgunluğa sahip olduğunda bilimsel verilerin, psikolojinin, pedagojinin verilerinin ışığı altında ve dinin bize vaz ettiği o prensiplerin ışığında anne-babasının bazı davranışlarının yanlış olduğuna karar veriyor. Fakat bu hüküm üst beyinde oluşmuş bir hükümdür. Düşünce boyutunda oluşmuş bir karardır bu.
Fakat alt beyin ben yaşadığımı bilirim diyor. Ben duyduğumla değil yaşadığımla amel ederim diyor. İçimizdeki çocuk böyle programlanmış.
Dolayısıyla bizler düşünüyoruz ve bundan sonra böyle yapacağız diyoruz. Fakat bu karar sadece üst beyin düzeyinde vermiş olduğumuz bir karar. Kalp buna niyet ediyor, üst beyin karar veriyor, fakat bunun birde davranışa dönüşebilmesi için duygu safhasına ihtiyacı var. Duyguya ihtiyacı var. İşte orada zincir kopuyor. Çünkü alt beyin o çocukluk döneminde yaşadıkları parametrelerin ışığı altında bir duygu açığa çıkartıyor. O duygu öfke, duygu kırgınlık, endişe, tedirginlik, pişmanlık, suçluluk…..

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK EBEVEYNLERININ İZLERİNİ TAKIP EDER

Anne ve babanın davranışları her ne kadar çocuğun hoşuna gitmese de, çocuk bunun mağduru olsa da, bundan fiziksel ve duygusal olarak zarar görse de alt beyin yapıyorlarsa muhakkak bir hikmeti vardır, bir sebebi vardır, onlar bizim kötülüğümüzü istemezler diyerek o davranışları haritaya işaretliyorlar. Olumlu davranışlar olarak yeri geldiğinde sergilenmesi gereken davranışlar olarak işaretliyorlar. Yeri geldiğinde derken; muhatabımızın motive edilmesi gerektiğinde, muhatabımızın terbiye edilmesi gerektiğinde, muhatabımızın disipline edilmesi gerektiğinde kullanılacak davranışlar olarak kaydediyor alt beynimiz bunları. Tabi biz bunun farkında değiliz.  Üst beyin henüz daha çocukluk dönemindeki gelişimini tamamlamadığı için kişi o farkındalığa sahip değildir. Biz ufacık bir çocuktan bahsediyoruz fakat alt beyin hayatın daha sonraki evrelerinde geçerli olacak büyüyüp bir ebeveyn olduğunda duyguların oluşumuna ve davranışların oluşumuna etki eden parametreleri daha o günlerden oluşturuyor.

4 Şubat 2015 Çarşamba

ANNE BABA ÇOCUĞUN KAHRAMANIDIR

Duygularımızın oluşumunda belirleyici olan içimizdeki çocuğun idolü, takip ettiği rehberi kim?
Elbette ki annesi ve babası.
Dolayısıyla anne ve babanın davranışları her ne kadar çocuğun hoşuna gitmese de, çocuk bunun mağduru olsa da, bundan fiziksel ve duygusal olarak zarar görse de alt beyin yapıyorlarsa muhakkak bir hikmeti vardır, bir sebebi vardır, onlar bizim kötülüğümüzü istemezler diyerek o davranışları haritaya işaretliyorlar. Olumlu davranışlar olarak yeri geldiğinde sergilenmesi gereken davranışlar olarak işaretliyorlar. Yeri geldiğinde derken; muhatabımızın motive edilmesi gerektiğinde, muhatabımızın terbiye edilmesi gerektiğinde, muhatabımızın disipline edilmesi gerektiğinde kullanılacak davranışlar olarak kaydediyor alt beynimiz bunları. Tabi biz bunun farkında değiliz.  Üst beyin henüz daha çocukluk dönemindeki gelişimini tamamlamadığı için kişi o farkındalığa sahip değildir. Biz ufacık bir çocuktan bahsediyoruz fakat alt beyin hayatın daha sonraki evrelerinde geçerli olacak büyüyüp bir ebeveyn olduğunda duyguların oluşumuna ve davranışların oluşumuna etki eden parametreleri daha o günlerden oluşturuyor.

NEDEN ANNE VE BABAMIZIN HATALI DAVRANIŞLARINI MODELLERİZ

 Anne babamız bizi hayata ellerinden gelen en iyi şekilde hazırlamaya çalıştılar. Bu süreçte fiziksel, duygusal, sosyal ihtiyaçlarımızı karşıladılar. Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettiler.
Bununla beraber onlarda insanlardı. Onlarda gökten zembille inmemişlerdi. Düşe kalka geçmişlerdi bu yollardan. Dolayısıyla onlarında hataları, kusurları, bazı zaafları vardı ve bunlar ister istemez bizlere yansıdı. Bizler küçük bir çocuk olarak bunlara şahit olduk. Bunların belli ölçüde mağduru da olduk.
Ve kendi kendimize ahd ettik.
Dedik ki; Ben büyüdüğümde bu hatalara, bu yanlışlara düşmeyeceğim.
Diyelim ki, anne babası sertse kişinin, ben çocuğuma karşı yumuşak olacağım.
Ya da anne babası şiddet uyguluyorsa, ben çocuğuma asla şiddet uygulamayacağım.
Anne babası eğer, kıyaslıyorsa, aşağılıyorsa, hakaret ediyorsa, ben kesinlikle bunları yapmayacağım diyerek belki çocukluk döneminde aht etmiş bile olabilir.
Fakat gelin görün ki  gün geliyor, zaman geçiyor bu bizim anne ve babasının hatalı tutumlarından yakınan çocuk anne - baba oluyor ve bu hataları tekrar ediyor.
Bunlardan yakınıyor olmasına rağmen anne ve babasının o hatalı tutumlarından yakınıyor olmasının ötesinde kendisi de bu hataları sergiliyor ve bunları düzeltemiyor.
 

2 Şubat 2015 Pazartesi

FITRATA ESMA PENCERESİNDEN BAKMAK

Fıtratımıza bir de esma penceresinden bakalım. Kendimizi tanıma sürecinde o Esmaül Hüsna ya bir göz atalım. Öncelikli o 99 ismi okuyalım. Ve acaba bu isimlerden hangisi bizim için önemli, hangisi dikkatimizi çekiyor, onu bir tespit edelim. O tespit ettiklerimiz içinde de hangisi bizim için daha önemli onları tespit edelim.

Diyelim ki 13 tane isim tespit ettiniz. Bunları önem sırasına göre sıraya koyuyorsunuz. Siz bu isimlerin ayinesi sizsiniz. Fıtratınızda bu isimler tecelli ediyor, dolayısıyla sizin kişiliğinizin işleyişine temel teşkil edecek o değerler eğitimini bu isimler oluşturmak durumunda. Değerlerimizi buna göre ayarlamak durumundayız ve bunlar da birbiriyle dengeli olmak durumunda.

Mevla nın bir Cemal sıfatları var. Bir de Celal sıfatları var. Sadece Cemal sıfatları olur, Celal sıfatları olmazsa olmaz. O zaman insanda bir dengesizlik, bir tutarsızlık hali söz konusu olur.

Diyelim ki 13 tane sıfatı tespit ettiniz bunlardan kaçı Cemal sıfatı, kaçı Celal sıfatı. Hocam bunların hepsi Celal sıfatı bende derseniz olmaz.

O zaman orada bir tutarsızlık, dengesizlik olur.

Muhakkak Allah ın O celal sıfatları, Cabbar, Müntakim, Kahhar, Adl, Hakk, sıfatları da tecelli etmiş olması gerekiyor. Onları da ara, onları da bul.

Hocam bende hep celal sıfatı tecelli etti, hiç Cemal sıfatı yok. Olmaz. Orada da bir yanlışlık var. O zaman sert bir insan olursun, şiddetli bir insan olursun. Cemal sıfatları da muhakkak suretle olmak durumundadır.

Şunu diyebiliriz. Bende Cemal sıfatları, Celal sıfatlarına baskın geldi. Ya da bende celal sıfatları Cemal sıfatlarına baskın geldi. Bu olabilir. Fakat ikisi birbiriyle dengeli olmalı.

1 Şubat 2015 Pazar

FITRAT ESMAYA AYİNEDİR

Bize düşen fıtrat üzere olmaktır. Fabrika ayarlarında olmaktır ve Mevla nın fıtratımız üzerindeki isim ve sıfatlarının sağlıklı bir şekilde tecelli etmesini sağlamak yani o ayine görevini layıkıyla ifa etmek, aynayı temiz tutmak, duru tutmaktır esas olan.

Kimi insanlara bakıyoruz onlarda Allah ın Vahhab ismi o kadar güçlü ki. Yani karşılıksız vermek. 

Fakat Allah ın Vehhab ismi varsa, çünkü Allah ın kaynakları sonsuz, onun kaynakları tükenmez. Ama bizim kaynaklarımız sınırlı, o kişi de sadece Vehhab ismi varsa ve karşılıksız verirse o kişi nolur? Fakirliğe düşer, kendisi muhtaç hale düşer. Muhakkak suretle ki o ismin yanında diğer isimlerde tecelli etmiştir.

Eğer kişi fıtrat üzere ise diğer isimler devreye girer ve kişi o Vehhab ismine o kadar ayine olur ki, o isim onda o kadar tecelli eder ki tabiri caizse ne şiş yanar ne kebap yanar. Kişinin kaynakları tükenmez, çevresini de memnun eder ve cömertlik abidesi haline gelir kişi.

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK FITRATIMIZDIR

İçimizdeki çocuğu dikkate almalıyız. Gerçeğimizle ters düşecek tavır içine girmememiz gerekiyor. Bu bizde bir gerilim meydana getiriyor. Genlerimizle ters düşüyoruz. Gerçeğimizle ters düşüyoruz. Etimizle, kemiğimizle, sinirlerimizle ters düşüyoruz. Kendimizle ters düşerek bu zorlu hayatta yol kat edebilmemiz pek de olanaklı değildir. Kendimizle uyumlu gitmek durumundayız. Hani buyuruluyor ya “Nefsiniz sizin binitinizdir. Onun sizin üzerinizde hakları vardır.”  Oradaki nefisten kasıt Allah ü alem, fıtrata vurgu. Sadece o bildiğimiz manada. Orada nefsi avvame veya nefsi levvame olarak tanımladığımız yapı değil, fıtrata vurgu olarak kullanıldığını düşünüyorum ben şahsen. Tabi bir psikolog gözüyle baktığım zaman ben.

Dolayısıyla fıtratımızla ters düşerek biz bu hayatın içerisinde hayatın zorluklarıyla baş edemeyiz. Fıtratımızla uyumlu olmamız gerekiyor.