İnsanoğlunun kişiliğinin bir parçası olan, içsel faktörü olan ve tamamen genetik olarak kodlanmış duygusal zeka üzerinde duracağız. Psikoloji biliminde ve bedogoji biliminde uzun süreler boyunca testlerde mantıksal zeka ölçümlendi. İlerleyen süreçlerde mantıksal zekanın sözel ve sayısal zeka olarak ikiye ayrılması durumu ortaya çıktı. Fakat özellikle son yıllarda şu 15-20 yıllık süreçte IQ nun insanın başarısında çok belirleyici olmadığını, IQ nun yanı sıra farklı faktörlerinde,f arklı zeka türlerinin de var olduğu bunların da ölçümlenmesi ve eğitilmesi gerekliliği ve kişinin başarısında ve yanı sıra mutluluğunda bunlarında belirleyici olduğu savı ortaya atıldı.
Bu ilk olarak David Coleman isimli Harward Üniversitesinde öğretim görevlisi birisi tarafından ortaya atıldı ve ortaya atıldığı andan itibaren gerek bilim çevrelerinde olsun, gerekse diğer çevrelerde olsun ciddi anlamda bir karşılık buldu, yankı buldu.
Ve bu yine onun tarafından duygusal zeka olarak tanımlandı.
Duygusal Zeka, mesela sanat zekası bir duygusal zeka çeşididir. Bedensel zeka, buda bir duygusal zeka çeşididir.
Mesela Arda Turanı ele alalım. Arda Turan çok zeki birisi mi? Bir IQ testi yapalım. Çok düşük çıktı testi, istediğimiz sonuçları alamadık. Bundan hareketle onun zeki olmadığını iddia edebiliriz. Peki maç esnasında sahada sergilemiş olduğu o tavırlar, o organizasyon, o bedensel kıvraklık, dayanıklılık bunu nasıl izah edeceğiz?
Bu bir zeka türü değil mi? Bu süreçleri beynimizin korteksi zekanın üzerinde çalıştığı o yapı kontrol etmiyor mu? Evet beyin kontrol ediyor. Bu otomatik, tamamen spontan beynin içerisinde olmadığı tamamen kasların kendi kendilerini organize ettiği bir süreç değil.
İşin içerisinde beyin var mı? Var.
İşin içerisinde korteks var mı? Var.
O zaman bunu bir zeka çeşidi olarak değerlendirebiliriz. Bu zekaya da biz bedensel zeka diyoruz.
Beynimizde yazılımlar var. Genel anlamda çalışan bir işletim sistemi var. Nasıl ki bilgisayarımıza işletim sistemi yüklüyoruz. Eskiden sadece Windows vardı. Ama şimdi Chorom çıktı, Py foks çıktı, gb. Alternatif işletim sistemleri var. Bu işletim sisteminin de altında çalışan programlar var.
Bizim işletim sistemimiz insan. Maymunların işletim sistemi ne? Maymun işletim sistemi. Köpeklerinki ne? Köpek işletim sistemi. O köpeğin davranışlarını, tavırlarını, etkinliklerini, hayatla, kendisiyle ve diğer canlılar la olan ilişkisini sadece fizyolojik özelliklerini sadece beyin belirlemiyor. Beynin üzerinde çalışan bir yazılım var. bu yazılım ne? İşte köpek. O yazılım yükleniyor ve o yazılımdan hareketle o beyin ve o beden köpek davranışları ortaya koyuyor. Benzer bir durum insan için de geçerli. Ve bu işletim sisteminin da altında çalışan programlar var.
bu programlar özellikle de bazı beyinler bazı programları çalıştırma konusunda ve geliştirme konusunda çok daha başarılılar. Mesela bedensel zekası biraz daha ön planda olan bir çocuk antremana alındığında diğer çocukların arasından hemen sıyrılıyor. Antrenörünün göstermiş olduğu o hareketleri çok daha çabuk kavrıyor ve çok daha çabuk harekete geçiriyor. Çünkü beyninde bu konuda çalışan bir bölge var ve o bölgenin kullanmış olduğu bir yazılım var ve o yazılım eğitime bağlı olarak, deneyime bağlı olarak çok hızlı bir şekilde ve zengin bir içerikle geliştiriliyor.
Aynı zaman da bu insanın beyin kas koordinasyonu diğer insanlarınkine kıyasla çok daha gelişkin, o sinir ağı çok daha hızlı hareket ediyor, daha zengin. Dolayısıyla beyninide oluşturulmuş olan o yazılım, o program çok daha hızlı bir şekilde davranışa dönüştürülebiliniyor.
İşte biz buna bedensel zeka diyoruz.
Bu bir çeşit duygusal zeka çeşididir ve ölçümlenmesi gerekir. Çocukta varlığı ve yokluğu tespit edilmesi gerekir, geliştirilmesi gerekir. Okullarda beden eğitimi dersinin var olmasının temeli esasında o bedensel zekayı geliştirmek. Fakat günümüzde baktığımız zaman beden eğitimi dersi bedensel zekayı geliştirmeye yönelik bir eğitimi çok fazla içermiyor. Halbuki çok fazla önemli bir unsur, çok önemli bir alan.
Çünkü beyin öyle bir yapı ki, beynin belli bir bölgesinin gelişiyor olması beynin diğer bölgelerinin aktivitelerinin de gelişimine olumlu yönde yansıyor. O beyinin fazla kullanılan bölgesinde nöronlar arası bağlantı sayısında bir artış söz konusu olur. Bu aynı zamanda beynin işlem kapasitesinin de artması anlamına gelir ve bu genel anlamda beynin diğer işlevlerini daha zengin daha verimli olmasına yol açar. Dolayısıyla bedeni eğitmek suretiyle, o bedensel zekayı geliştirmek suretiyle çok daha farklı zeka türlerini de geliştiriyoruz. Takım oyunlarında bedensel zekanın yanı sıra sosyal zeka gelişiyor, stratejik zeka gelişiyor, çok daha fazla duygusal zeka gelişimi söz konusu oluyor.
Fakat bilgisayar başlarında oturarak, evlerde hareket etmeksizin sadece beynin içerisinde bazı etkinlikleri geliştirmek suretiyle bir zeka gelişimi sözkonusu oluyor mu?
Bu konuda da yapılmış araştırmalar var. yigidi öldür hakkını yeme demişler ya. Biz hep eleştiriyoruz bilgisayar oyunlarını, çocukların bilgisayar başında saatlerini geçirmesini, özellikle strateji türü oyunlar oynayan çocukların kara alma mekanizmalarının risk alma, insiyatif alma mekanizmalarının gelişmiş olduklarını, yaşıtlarına göre ön plana çıktıklarını gösteren araştırmalar var.
Fakat tabi beynin bir alanının gelişiyor olması işlevlerinin daha verimli hale geliyor olması diğer taraflar eğitilmediği takdirde o boşluğu doldourur mu doldurmazmı o da ayrı bir tartışma konusu.
Mesela diğer bir duygusal zeka çeşidi sanatsal zekadır. Bu sanatsal zekayı da görsel, işitsel ve dokunsal olarak da üçe ayırmamız mümkün.
İşitsel zeka mesela müzik. Görsel zeka resim. Dokunsal zeka heykel. Gibi sanatları sayabiliriz. Bazı insanların sanatsal zekaları çok ciddi anlamda gelişkin oluyor. Daha önce Hiçbir resim eğitimi almadığı halde eline kağıdı kalemi verdiğiniz zaman harikulade çizimler ortaya çıkartabiliyor. Ya da müzik eğitimi almış olmadığı halde bir müzik aletini verdiğiniz zaman oradan anlamlı sesler melodiler çıkartabiliyor. Bir şarkıyı anlayıp çalabilmesi için ber kere bile dinlemesi yeterli hale gelebiliyor. Ve kişinin el becerileri çok gelişmiş olabiliyor o el becerileri sayesinde harikulade eserler açığa çıkartabiliyor. Bu bir duygusal zeka çeşididir. Bunlar her ne kadar geliştirilebilir ise de temelinde bunun ne kadar geliştirilebilineceğini kalıtsal faktörler belirliyor.
Aynı şey bilişsel zeka, mantıksal zeka içinde geçerlidir. IQ için de geçerlidir. Bu bir tartışma konusu olmuş yıllarca. IQ geliştirilebilirmi, yükseltilebilinirmi diye. Fakat ne kadar özel çabalar söz konusu olsa bile belli bir seviyenin üzerine çıkılamıyor.
Hani bir şehir efsanesi vardır ya çocuğu baskete ver boyu uzasın diye. Fakat basketbol boyu uzatmıyor. Genetik faktörler kaç cm i öngörüyorsa kişi o kadar uzayabiliyor. Çünkü insanın boyunu kasları değil, iskelet sistemi belirler. Ve basketin iskelet sistemi üzerinde uzamaya yönelik herhangi bir etkisi söz konusu değildir. Tamamiyle genetik faktörlerce belirleniyor boy uzunluğu. Spor sadece 1 cm oda kasların uzamasından hareketle sürece etki edebilir. Fakat sonuçta bir söz vardırya bizim dilimizde “ iş olacağına varıyor”.
Zeka içinde benzer bir durum söz konusu. Peki bir kişinin IQ sunun diğer bir kişinin IQ su kadar yüksek olmayışı bir dezaavantaj mıdır? Hayır. Her şeyi bağlamında ele almak gerekiyor.
O kişiyi belirlenen yazgıyı yaşayabilmesi, o kişi için öngörülen kulvarda belirli, sağlıklı, kararlı bir şekilde yürüyebilmesi için ihtiyaç duymuş olduğu o zeka seviyesi ona bahşedilmiştir.
Sonuçta o insan hangi kulvarda ilerleyecek ona ne gibi bir misyon yüklendi. Kaderinde bekleyen şeyler neler? Ona verilmiş olan mantıksal zeka ve duygusal zeka onu bekleyen o yazgı, o kader öngörülerek oluşturulmuştur. Dolayısıyla zaten çok ta değiştirilebilir değil. Çünkü değiştirmek kısa vadede kazanımmış gibi görünse de orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açıyor. Zaten Mevla da buna çok fazla müsaade etmemiş.
O açıdan anne ve babalara biz her zaman çocuklarınıza şöyle birbakın o nu anlamaya, tanımaya çalışın. O nun kişiliğine fizyolojik, psikolojik yapısına, zihinsel işleyişine etki eden kalıtsal faktörler neler onları iyi bir anlayın. Bunları anlama sürecinde kendinize birbakın. Akrabalarınıza bakın. Sülalenize bakın. Çocuğunuzu önce bir gözlemleyin. Kendi gerçek kişiliğini ortaya koymasına belli ölçülerde müsaade edin. Bu süreçte hatalar olabilir. Geri kalmalar olabilir. Beklemeler, duraksamalar olabilir. Bazen sapmalar söz konusu olabilir. Bunlara belli ölçülerde yönetmek kaydıyla müsaade ediyoruz. O nu bir tanıyın, anlayın. Ona göre nabze göre şerbeti verin. Onun gerçeğinden hareketle doğru hedefler tayin edin. Eğitim sürecini doğru bir şekilde planlayın. Ona yaklaşımını onun gerçeğine göre oluşturun.
Fakat anne ve babalar neyazıkki buna çok fazla riayet edemiyorlar. Çünkü yoğun bir rekabet var, güdülenmiş vaziyetteler. Tabiri caizse gaza gelmiş vaziyetteler. Beklentiler son derece yüksek. Kaygılar, korkular son derece pofpoflanmış, yükseltilmiş vaziyette. Bunun etkisiyle tabiri caizse çocukların yarış atı gibi koşturuyor vaziyetteler. Ama yarış atı gibi yetiştirmeye çalıştığın çocuk eğer yarış atı değilse, bir beygirse o hızlı koşmak için değil de yük taşımak için dizayn edilmişse sen ona zulmetmiş oluyorsun. Çünkü sen onun yazılımının, donanımının öngörmediği bir şeyi ona yaptırmaya çalışıyorsun. Olur mu? Olmaz. Ona zulmetmiş olursun. O zaman o genetik kodlar, fıtrat kendini koruma çabası içerisine giriyor. Kişiliğinin derinliklerinde var olan o koruma mekanizmasını, o güvenlik mekanizmasını tahrik etmiş olursun. O mekanizmanın biz özellikle de çocuklarda devreye girmesini istemiyoruz. Çünkü o mekanizma devreye girdiğinde çocuk hırçınlaşıyor, inatlaşmaya başlıyor, ayak diremeye başlıyor. Bu tamamiyle kişiliğini koruma çabası. Çünkü kişiliğine müdahele var. genetik kodlarına müdahele var. Fıtrata, doğuştan gelen özelliklere hürmetsizlik var.
Ya da güvenlik bölgesi sistemi kapatıyor. Çocuk kendisini anne ve babasına kapatıyor. Onlarla iletişim kurmuyor. Kurarmış gibi yapıyor, ama iletişim kurmuyor. Ya da tamamiyle kendini geri çekiyor hiç iletişim kurmuyor. Onların girdiği odaya girmiyor. Hiçbir şekilde konuşmuyor. Hatta anne ve babasından hareketle arkadaşlarıyla, akrabalarıyla, hocalarıyla da iletişimi kapatabiliyor.
Çünkü ayarlara müdahele edildi. Çünkü güvenliğin derinliklerindeki güvenlik bölgesi aşırı derecede uyarıldı aktif hale getirildi. Ve fıtrat kendini korumaya aldı. Bu kısa vadede iyi bir şey. Fakat anne ve babanın hatalı yaklaşımının farkına varamayıp çocuğun üzerine gitmeye devam etmesi, bunu fıtratı koruma çabası değilde, haylazlık, yaramazlık, vurdum duymazlık, sorumsuzluk olarak algılayıp onun üzerine daha da fazla gitmesi bu sürecin, güvenlik modunda kalmak süresinin gereksiz yere uzamasına ve nihayetinde çocuğun kişilik gelişiminin olumsuz yönde etkilenmesine, duraksamasına tabiri caizse fıtratın rayından çıkmasına neden oluyor.
Anne ve babalar olarak bizler çocuklarımızı biraz geriden takip edeceğiz. Çok fazla diplerine girmeyeceğiz. Çok fazla da uzakta durmayacağız. O takip mesafesini iyi ayarlayacağız. Fıtratın kendini açığa çıkarmasına, sergilemesine müsaade edeceğiz.
Duygusal zekaya geri dönecek olursak; mesela kitaplarda geçmese de ticari zeka da duygusal zeka çeşididir. Bakıyorsunuz çocuğa küçük yaştan itibaren pazarlık yapıyor, karını zararını biliyor, alıyor, satıyor, arkadışına kalem satıyor, ondan kalem alıyor, işte bu ticari zekanın o insanda var olduğunun bir göstergesi.
Bu da gene genetik olarak o insanın içerisine kodlanmış, o insanda var olan bir zeka çeşididir.
Bir diğer duygusal zeka çeşidi; Mekanik zeka. Mesela mekanik zekaya sahip olan insanlar, özelliklede çocuklar, çok meraklıdırlar. Kurcalarlar. İşte bu mekanik zekanın bir göstergesi. Bu bir duygusal zeka çeşidi.
Anne ve baba bunu farkettiğinde bunun önünü açacak. Oyuncak tercihlerini, oyun tercihlerini, hatta meslek tercihlerini bunu göz önünde bulundurarak yapacak.
Fakat günümüzde eğitim sistemine baktığımız zaman. Özellikle de bizim eğitim sistemimize; ne yazıkki okullarımız duygusal zekayı eğitmiyor.
Okullarımız duygusal zekayı eğitmediği gibi, duygusal zekayı köreltiyor. Çocuğun bedensel zekası var, kıpır kıpır, hareket etmek, oynamak istiyor. Öğretmen ne yapıyor. Otur bakıyım diyor ve 45 dakika boyunca onu oturtuyor.
Evet şimdi spor liseleri açıldı. Fakat daha geç bir evrede o çocuk oralara gidiyor. Halbuki bu bedensel zekanın küçük yaşlardan itibaren tespit edilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. O açıdan duygusal zekayla ilgili kitapların alınıp okunmasını özellikle anne ve babalara tavsiye ediyorum.
Gerek çocuklarını daha iyi anlayabilmeleri, gerekse de kendilerini daha iyi anlayabilmeleri açısından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder