5 Mart 2014 Çarşamba

TAKINTILI DÜŞÜNCELERLE NASIL BAŞEDERİZ

Zihnimizde ortalama her saniyede bir düşünce geçer. Bizler zihnimizin mutlak hakimi değiliz. Bu akışı kontrol edebilmemiz, mutlak anlamda kontrol edebilmemiz mümkün değildir.
Bize düşen şey bir trafik polisi gibi o düşünce akışını yönetmek. Ve o düşünce akışı içerisinde ne yazıkki istemediğimiz, hoşlanmadığımız, haz etmediğimiz bazı düşünceler de söz konusu olabiliyor.
Zihnimizdeki o düşünce trafiğini yönetme sürecinde dikkat etmemiz gereken husus düşünce trafiğini aksatmamaktır. O trafiği aksatacak müdahelelerden uzak duracağız. Düşünce trafiğimiz aksarsa bütün iç işleyişimiz aksar. Duygularımız aksıyor, düşüncelerimiz aksıyor, davranışlarımız aksıyor, ilişkilerimiz aksıyor, herşey aksıyor, ibadetlerimiz aksıyor.
Evet bir yandan zihnimizde var olan hoşlanmadığımız o düşüncelerle mücadele ederken bir yandan da zihnimizdeki o düşünce akışını aksatmadan devam etmesini sağlamak durumundayız. Tıpta bir kaide vardır. Doktorlar tıp eğitimine başladığında “zarar verme” birinci kural olarak öğretilir onlara. Çünkü hastasına yardımcı olmak için yapmış olduğu bir müdahele eğer dikkat etmezse ikincil etkilere yol açabilir. Ve yapmış olduğu faydayı katbekat aşacak zararlar söz konusu olabilir.
Onun için öncelikli olarak yapılacak müdahelenin ikincil etkileri göz önünde bulundurulur. Bunu ekolojik (çevreyle uyumlu) ve ergonomik (kişiyle uyumlu) olması öngörülür.
Benzer bir durum o iç işleyişimizi yönetme sürecinde kesinlikle dikkat etmemiz gereken bir durumdur.
Diyelim ki bir anne-babayız ve zihnimizde bizi rahatsız edici olumsuz düşünceler var. ne yapıyoruz onlarla uğraşıyoruz, kontrol etmeye veya engellemeye çalışıyoruz, onları ayıklamaya çalışıyoruz. Biz bunları yaparken çocuklarımız, eşimiz, çevremizdeki diğer insanlar da gözümüzün içine bakıyorlar. Annem babam benimle bir ilgilense diye. Ama anne baba zihnin labirentleri içerisine dalmış orada kaybolmuş. Şeytan bizi ayrıntıların içerisine almış ve orada yolumuzu kaybetmişiz. Hemen oradan çıkacağız. Orada durmayacağız.
Müsaade ediyoruz. Şimdilik ve yönetmek kaydıyla müsaade ediyoruz.
Bizlerin önemli vazifeleri vardır. Bizler anne-babayız, bizler eşiz, bizler birer çalışanız, birer vatandaşız. Ve hepsinden önemlisi bizler birer kuluz.
Peki zihnimizde bu çirkin düşünceler varken kulluk olur mu? Olur.
Zihnimizde bu çirkin düşünceler varken ebeveynlik olur mu? Olur.
Zihnimizde bu çirkin düşünceler varken eşlik olur mu? Olur.
Müsaade ediyoruz.
Peki kim müsaade ediyor? Bilim müsaade ediyor. Din müsaade ediyor. Kevni ve kelami prensipler buna müsaade ediyor.
Böyle namaz kılınır mı? Kılınır. Namazın 12 tane şartı var. 6 sı içinden, 6 sı dışından. Bu 12 tane şartın içinde zihninde Hiçbir olumsuz düşünce olmıyacak diye bir madde yoktur. Hiçbir fıkıh kitabında böyle bir madde yoktur.
Elbetteki öyle olması önerilir ama öyle olması bize bir şart olarak öne sürülmez. Çünkü bu seviyeye gelmek her babayiğitin harcı değildir. Yıllar ca sürecek olan bir çabanın sonucunda gelecek olan bir haldir bu. Bu süreç zarfında namaz kılmayacakmıyız? Olgunlaşıp, zihnimizin temizlenmesini mi bekliyeceğiz namaz kılmak için?
Namazlar kılınmadan, o ibadetler yapılmadan o kemalat , o olgunlaşma nasıl olabilir ki?
Allahın huzuruna çıktığımız zaman zihnimizin tertemiz, berrak olmasını isteriz elbetteki. Fakat beyin mutlak kontrolumuzde değilki, bağımsız, özerk çalışan birçok bölümden birçok bölümden oluşmuştur beynimiz. Bu bölgelerin çalışmasına etki eden birçok dahili ve harici faktörler vardır. Beynimizin içindeki bu otonom, özerk mekanizmalar, düşüncelerimize, duygularımıza ve hatta davranışlarımıza etki ediyor. Federatif bir yapı söz konusudur. Bu kadar karmaşık, özerk bir yapı varken, bizim bu yapıyı mutlak anlamda kontrol edebilmemiz ne yazıkki mümkün değil.
O yüzden müsaade ediyoruz.
Namazdayken zihnimize o düşünceler geldi ne yapıcaz? Tabiki namazımızı kılmaya devam edeceğiz.
Namaza ara verip düşüncelerimizle kavgaya girişmiyeceğiz.
Namazımız kabul olurmu? O kısım mevlaya aitdir. Biz işin bizimle ilgili olan kısmına bakıcaz. Bizler o an içsel ve çevresel koşulların elverdiği, olabileceğin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve bu konuda şartlar belli. Namazın içindeki şartlar ve dışındaki şartlar. Bunların dışında şart koşulmamış.
O yüzden namaz kılarken bırakıcaz o düşünceler zihnimizden gelip geçecek. Durup onlarla kavga etmeyeceğiz.
Vesvese olarak tabir ettiğimiz o düşünceler herkesin zihninden geçer. Fakat çoğu insan bu düşüncelere takılmaz.
Çoğu insan takılmadığı halde bazı insanlar bu düşüncelere niçin takılır peki? Çünkü korkuyorlar.
Korku kişiliğin işleyişinde en etkili mekanizmadır. Korkan insanlar o düşünceleriyle kendi kişiliklerini eşleştiriyorlar ve bir şekilde cezalandırılmaktan korkuyorlar. Bir şekilde o düşüncelerin varlığını kendilerine yakıştıramıyorlar. Çünkü sap ile samanı birbirinden ayırt etmeyi bilemiyorlar. Ağaç ile meyveyi birbirinden ayırt etmeyi bilemiyor. Etle kemiği birbirinden ayırt etmeyi beceremiyorlar. Halbuki bunlar birbirinden farklı şeylerdir. Elmasından dolayı ağacı yargılayamayız. Elbetteki ağaçtaki elmalardan bazıları çürük olacak. Bu zaten beklenen, doğal bir şeydir. Çünkü o ağaca etki eden o kadar çok faktör var ki. Diyelim ki bu yıl bütün ürün çürüdü, bozuldu. Bu ağacın kötü olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü geçen yıl ağaçtaki meyveler çok güzeldi. Önümüzdeki yıl da eğer gerekli tedbirler alınırsa güzel ürünler vermesi beklenir. Kaldı ki o ağacın tek ürünü meyvesi de değildir. Havayı temizler, gölgesinde insanlar gölgelenir. Kuşlar yuva yapar, varlığıyla beraber sükun verir. Bir çok etkisi vardır. Olay sadece meyveden de ibaret değildir. Aynı şey insanlar içinde geçerli. Bizler sadece düşüncelerimziden ibaret değiliz. Kişiliğimize etki eden 5 faktör var.
Değerlerimiz
Yargılarımız
Düşüncelerimiz
Duygularımız
Düşüncelerimiz
bir insanın kişiliğini anlayabilmemiz için bu beş unsuru analiz etmemiz gerekiyor. Bir insanın düşüncelerinin bir kısmında bazı hatalar var diye o cüzi parçadan hareketle kişilikle ilgili bir yargıya varılmaz. Varılırsa bu bir önyargıdır. Aşırı genellemedir. Bu yanlıştır, saçmadır. Bunun dinde de karşılığı yoktur, bilimde de karşılığı yoktur.
Zihnimizden her saniye bir düşünce geçiyor. Binlerce düşünce olumlu. Bu olumlu düşünceler dururken o düşüncelere temel teşkil eden yargılarımız, güzelken, temizken onlara temel teşkil eden vefa, sıdk, cömertlik gibi duygularımız dururken sevgi, saygı. Merhamet gibi güzel duygularımız dururken, bunların hepsini bir kenara itip zihnimizden geçen kötü düşünceyi cımbızla içerisinden çekip kişinin kendisiyle ilgili olumsuz bir yargıya varması aşırı genellemedir.
O zaman biz resmin bütününe bakıyoruz. Parçadan hareketle resmin bütünü hakkında yargılama yapmıyoruz. Eğer bütünle ilgili yargıyı değiştirmiyecekse bu hak nezdinde de böyledir halk nezdinde de böyledir.
O zaman bütünü oluşturan parçalardan bazılarında şimdilik ve yönetmek kaydıyla bazı aksaklıklaraın, bazı olumsuzlukların varlığına müsaade ediyoruz. Bunu o yapının güzelliğine, saflığına, kemalatına mani bir durum olarak görmüyoruz.
Bakış açımız bu olursa kendimizle ilgili değerlendirmelerimiz sürecinde bu pencereden bakarsak kendimize o zaman olumsuz düşüncelerin varlığına şimdilik kaydıyla ve yönetmek suretiyle müsaade edebilir, onlarla gereksiz bir mücadele içerisine girmez ve onların varlığına rağmen işimize gücümüze bakabiliriz. Bizim daha önemli vazifelerimiz var. biz böyle önemsiz detayların içerisine hapsolup, ayrıntıda kaybolup aslı vazifemizden uzaklaşacak durumda değiliz.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu

1 yorum:

  1. Elhamdülillah hocam her zamanki gibi yazınızdan istifade ettik

    YanıtlaSil