İçimizde bir çocuk var. Sanki hayata devam edebilmemiz, yaşamdan keyif alabilmemiz için içimizdeki çocuğu canlı, diri tutmaya ihtiyacımız varmış gibi bir algı oluşturulur.
Gerçekten de öylemi?
İçimizdeki çocuğun bize sağlamış olduğu artılar ve bizden götürdüğü eksiler neler.
İçimizdeki çocuk derken neyi kastediyoruz? Gerçekten içimizde bir çocuk varmı?
İkitane beynimiz vardır. Birincisi üst beyin, ikincisi alt beynimiz. Üst beyin dediğimiz yapı beynimizde var olan nöronların 3/2 sini barındırmaktadır. Ve enteklektüel kapasitesi çok yüksek bir yapı ve sadece insanlarda bulunur. Ondan dolayı biz beynin bu bölümüne insan beyni de diyoruz.
Diğer beyin ise alt beyin olarak tanımladığımız beyni ise diğer memeli hayvanlarda da benzer olan, ortak olan bir yapı.
İnsan beyninde hayvan beyninden farklı olarak açığa çıkan duyguları kontrol eden, süzgeçten geçiren, bunları yöneten üst beyin olarak tanımladığımız artı bir yapı da var.
insan beyni olarak tanımladığımız bu yapının oluşumunu tamamlaması 13-14-15 yaşlarında gerçekleşir. Ve insan beyni olarak tanımladığımız o korteksin alt beyin üzerindeki kontrolü sağlaması yine bu yaşlarda gerçekleşir.
Ondan dolayı bu evrelerden önceki dönemlerde çocuklar, Ya da ergenler yaptıklarından mesül değildirler. Çünkü daha üst beyin gelişimini tamamlamamıştır.
Şimdi biz içimizdeki çocuk tabirinden bahsederken daha ziyade alt beynimizi kastediyoruz. Alt beyin zeka yaşı olarak bilişsel, Entelektüel kapasite olarak ortalama 8-9-10 yaşlarıdaki bir çocuğun seviyesine sahiptir. O işlemci nöronların 3/2 si üst beyinde. Dolayısıyla altbeyin biraz daha ilkel bir yapı. Fakat altbeyni bizim açımızdan bu kadar önemli ve öncelikli getiren şey, duygularımız burada oluyor, şekilleniyor olması.
Dolayısıla hepimizin içinde kabul etsek de, etmesek de, hoşlanıp hoşlanmasak da bir çocuk var. çocuksu bir yapı var.
mesele onun etkinliğinin olması gereken belli bir eşiğin üstüne çıkmamasını sağlayabilmek. O bizim gerçeğimiz. O nu içimizden söküp atabilmemiz, altbeynin faaliyetlerini ortadan kaldırabilmemiz mümkün değil. O bizim gerçeğimiz. O nun bizim kişiliğimiz üzerindeki işleyişini mümkün olduğunca asgari düzeye indirebilmek.
Tabi böyle deyince içimizdeki çocuğu öldürecekmiyiz yoksa diyenler oluyor. Çünkü bazı insanların içindeki o çocuğa ziyadesiyle tutunduğunu, o çocuk aracılığıyla hayat ile başetme, sorunların üstesinden gelme, mutluluğu elde etme çabası içinde olduklarını görüyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu çok da sağlıklı bir yaklaşım olarak görmüyoruz.
Hepimizin, hayatın getirdiği o stresle, o baskıyla kendince başetme mekanizmaları, stratejileri vardır.
İçindeki çocuk olması gerektiğinden daha aktif,daha duyarlı olan insanlara baktığımız zaman bu başetme mekanizmalarının biraz çocuksu olduğnu görürüz.
Mesela bu mekanizmalardan bir tanesi şakaya vurmadır. Çocuksu bir başetme mekanizmasıdır. Eğer bir kişi sürekli espri yapıyor ise, sürekli olarak şakaya vuruyor ise, sürekli olarak ciddi olmayı başaramıyor ise, o kişinin içindeki çocuğun kişiliğinin işleyişinde fazlasıyla belirleyici olduğunu varsayabiliriz.
Elbetteki zaman zaman espriler yapılabilir, şakalar yapılabilir, mizah yapılabilir. Hayatın yükünü yafifletme sürecinde kullanılabilecek güzel bir yöntemdir.
Fakat ölçüsünde, kararında.
Aşırıya gidildiği zaman var olan gerçekliği çarpıtma, onunla yüzleşmekten kaçınma, dolayısıyla sorunlarımızın çözümsüz kalması gibi bir duruma neden olabilir.
İçimizdeki çocuk popüler kültür tarafından da fazlasıyla vurgulanmakta ve onun canlı tutulması istenilmekte.
Çünkü içimizdeki çocuk ne kadar etkinse, ne kadar belirleyici ise kişiliğimizin işleyişinde bu bizi popüler kültürün manipülasyonuna o denli açık hale getiriyor.
Reklamlarda şu ibareyi hepiniz duymuşsunuzdur. “içindeki çocuğu şımart”.
Biz bir yandan onu terbiye etmeye çalışıyoruz, adam etmeye çalışıyoruz. Onun kişiliğimiz üzerindeki etkisini azaltmaya çalışıyoruz. Ama popüler kültür, bizleri tüketim öznesi haline getirmeye çalışan o popüler kültür içimizdeki o çocuğu şımartmaya, onu bizim başımıza tebelleş etmeye çalışıyor.
Çünkü onların ürettiklerini daha bir kontrolsüzce daha bir fütursuzca, daha bir çılgınca alalım, tüketelim diye. Onlar daha fazla para kazansınlar diye.
Şimdi bizim o kültürümüzün, o kadim kültürümüzün olaya bakışına şöyle bir bakacak olursak; bizler çok ağır bir sorumluluğun altına girdik.
Yerlere, dağlara, göklere teklif edilen fakat onların üstlenmekten kaçındığı bir sorumluluğun altına girdik.
Ağır bir imtihandan geçiyoruz. Mükafat çok büyük. Fakat tehdit de çok ciddi. Eğer süreci iyi yönetemezsek, bütün bunların üstesinden gelebilmemiz için bize bahşedilmiş olan o zorluğun yanındaki kolaylık mekanizmalarını, diğer bir deyişle içsel ve çevresel kaynaklarımızı doğru ve yerinde kullanamazsak dünyü ve ahiret saadetimizi kaybetmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
Tabiri caizse burası bir er meydanı. Nice başlar kesilir sahibini soran olmaz diyor şair. Burası oyun yeri değil. Burası bir çocuğa ait bir yer değil.
Çok karamsar bir tablo çizmek istemiyorum. Ama çok ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuzun da altını çizmek istiyorum.
Hayat ciddi bir yer. Ve bizler bir imtihan sürecinden geçiyoruz. Ve bizden ahsenü amela olarak tanımlanmış, övülmüş, en güzel davranış bekleniyor.
Ama bu çocuklardan beklenmiyor. Çünkü çocuklar en güzel, en doğru, en yerinde davranışı sergileyebilecek, akli ve vicdani olgunluğa sahip değiller. Bundan dolayı onlardan bu davranış beklenmiyor. Onlar bu sorumluluktan muaf tutulmuşlardır.
Ama artık bizler birer yetişkiniz. Ve bizden bu bekleniyor. Ve içimizdeki çocuk bu denli aktif olduğu halde kişiliğimizin işleyişinde, duygu ve davranışlarımızın oluşumunda bu denli belirleyici olduğu halde bizden beklenen o ahsenü amelayı sergileyebilmemiz pek de olası değil.
Onun için içimizdeki çocuğu ait olduğu yere oturtmamız gerekiyor.
Bir insanın içindeki çocuk neden bu kadar etkindir?
Çocuk biraz büyüdüğünde anne ve babası onu “evladım sen artık büyüdün bizim yanımızdan yatman, bizim odamızda bulunman senin için uygun değil. Seni kendi özel odana koyacağız. Orada yatağın olacak orada yatacaksın” derler ve yatağını ayırırlar. Kimis anne baba 6. ayında, kimsi 1 yaşında, kimisi de 2 yaşında yapar. Fakat çocuk zaman zaman çıkıp çıkıp gelir.
Çünkü çocuk o zaman anne ve babasına ihtiyaç duymuştur. Kendisini güvende hissetmemiştir. Duygusal ihtiyaçları karşılanmamıştır. Sevgiye, şefkate ihtiyaç duymuştur. Ya da güvenlik ihtiyacı hissetmiştir.
Dolayısıyla bu ihtiyacı nerede karşılayacak. Kendi odasında tek başına karşılayamıyacağı için, çıkıp ikide bir anne ve babasının yanına gelir. Orada onlarla beraber olmak ister.
Eğer bizimde geçmişe dair, özellikle de çocukluk dönemine dair karşılanmamış duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarımız varsa ve o dönemde bunların eksikliğini fazlasıyla hissetmişsek o içimizdeki çocuk geçmişte ait olduğu yerde kalmak yerine bu günümüze gelir.
Niçin?
İhtiyaçlarını karşılamak için.
O güvenlik ihtaycını karşılamak için.
O sevgi ihtiyacını karşılamak için.
Ve o çocuk kendi gündemini takip eder.
Biz artık yetişkin dünyasındayız. Önemli kararlar almak, önemli adımlar atmak durumundayızdır. Fakat o içimizdeki çocuk hep kendi gündemini takip eder. O sürekli olarak geçmişi telafi etme çabası içerisindedir. O yoksunluklarını giderme çabası içerisindedir. O kendini güvende hissetme arzusu içerisindedir.
Ve o çocuk direk duygularımıza etki ettiği için, duygular aracığılıyla da tercihlerimize etki eder. Bizim bir yetişkin olarak hedeflerimiz vardır. Dünyaya ve ahirete yönelik hedefler vardır. O hedeflere ulaşma sürecinde aşmamız gereken bazı engeller vardır. Tutmamız gereken bazı yollar vardır. Fakat o çocuk yola bakar ve o yola gözü kesmez. O engelleri aşmaya gözü kesmez. Korkar. Orada kendini güvende hissetmez. Çünkü onun bir güvenlik problemi var. o geçmişte kendini yeterince güvende hissedemediği için daha güvenli olan yerleri ve yolları tercih eder.
Dolayısıyla bizim o yollara girmemizi istemez, müsaade etmez. İtiraz eder. Ağlar tabiri caizse. Ve biz onun farkında değilsek içimden oraya gitmek gelmedi deriz. Halbuki içimizde bir çocuk var ve biz o çocuğun ağzıyla hareket ediyoruz.
Hayatıni çerisinde, çok önemli kararlar vermemiz gereken zamanlarda, kavşak noklarında içimizdeki çocuk devreye giriyor onun bir güvenlik kaygısı varsa o güvenli olan yolu tercih etmemizi istiyor. Velev ki o yol bizi varmak istediğimiz yere götürmese bile.
Ve bunun farkında olmayan insanlar farkında olmadan o çocuğun etkisiyle tercihlerini o yönde kullanabiliyorlar. Ve bir bakmışız ki bizler hayatta hiç farkında olmadan istemediğimiz yerlere sürüklenmişiz.
Bununla beraber eğer o çocuğun ilgi ihtiyacı varsa geçmişe dair yoksunluklarını giderme çabası içerisindedir. O ilgi,takdir, onay ihtiyacını karşılama ihtiyacı peşinde. Gerektiğinde allah rızası için yapılan ibadetlerini bile onay, takdir almak için kullanmaktan geri kalmayacaktır.
Dolayısıyla biz içimizdeki çocuğun bu denli aktif olmasını, kişiliğimiz işleyişinde bu denli belirleyici olmasını istemiyoruz.
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder