28 Haziran 2015 Pazar

Çocuklarımızla çocuk mu olacağız?

Çocuklarımızla çocuk mu olacağız?

Hayır bu da yanlış. Çocukla çocuk olmayacağız, bu da yanlış.

Çoğu anne babaya baktığımızda ya çocuk tarafı devrede benliğinin ya da ebeveyn tarafı devrede. 

Çocuk tarafı ağırlıklı olarak 0-7 yaş dönemi çocukluk döneminden hareketle oluşmuş olan taraf. Ya asi bir çocuk ya da aşırı derecede uyumlu bir çocuk.

Ve kendi yaşantılarından hareketle çocukla özdeşim kurarak, onunla kendisi üzerinden bir iletişim kuruyor. 

Ben yaşamadım o yaşasın, biz böyle değildik o niye böyle ki günlük hayatımızda bunları sıkça söyleriz ve duyarız. İşte bu içimizdeki çocuğun devrede olduğunun bir göstergesidir.

Evet çocuğumuzda da ebeveyn katmanı var ve bizim ona karşı olan davranışlarımızı içselleştiriyor. 

Onda da hiç büyümeyen bir çocuk taraf var. Çocuğumuz 7-8 yaşlarında ise onun İçinde 2-3 yaşlarında bir çocuk var. Ya asi isyânkâr ya da uyumlu bir çocuk.

Peki biz bunlardan hangisine hitap edeceğiz? Elbette ki onun içindeki o yetişkin tarafıyla iletişim kurmaya çalışacağız. Onun yaşını gerçeğini göz önünde bulunduracağız fakat her ne kadar oluşumunu tamamlamamış olsa da onda da bir akıl var, vicdan var, onun aklına ve vicdanına hitap edeceğiz iletişim kurarken kast ettiğimiz şey bu.

Iletişimde yetskin tarafımız mi devrede?

Saglikli bir iletişimin gereği olarak muhatabımızın  yetişkin tarafına hitap edebilmek için önce kendi yetişkin tarafımızı devreye sokmamız gerekiyor.

Peki bu nasıl olacak?

Öncelikli olarak o içimizdeki tarafları çok iyi anlamamız gerekiyor, ebeveyn tarafımızı çok iyi anlamamız gerekiyor, yetişkin tarafımızı çok iyi analiz etmemiz gerekiyor, çocuk tarafımızı özellikle çok iyi bilmemiz gerekiyor.

Ebeveyn tarafımızı nasıl anlayacağız?

Benliğimizin o katmanı büyük ölçüde anne ve babamız tarafından şekillenmiştir. Beynimizin bu katmanı anne ve babayı modeller. Şöyle bir bakın nasıl bir anne ve babanız var. Koruyucu mu, hükmedici mi, müdahaleci mi, ilgisiz mi, yoksa kalıplayıcı bir anne ve baba modeli mi? 
Özellikle sizinle olan ilişkisindeki hareketlerini şöyle bir hatırlayın. Şöyle bir bakın. …..

Aynısı olmayabilirsin fakat kişiliğinin bir katmanında anne ve babanın izleri var. Ve sen farkında değilsen bile ki farkına varmamız gerekiyor o katman devreye giriyor sen frakında olmadan. Çevrendeki insanlarla olan ilişkilerinde hükmedici, koruyucu, kollayıcı tavırlar sergileyebiliyorsun.

O zaman dikkat edeceğiz. Kişiler arası ilişkilerde ebeveyn tarafımızın devreye girmesine müsaade etmeyeceğiz.

Çocuklarımızla olan ilişkilerimizde de mi?
Evet çocuklarımızla olan ilişkilerimizde bile o ebeveyn katmanının direk önde olmasını bizler tasvip etmiyoruz.

27 Haziran 2015 Cumartesi

Çocuk tarafımızda iki adet yönelim vardır. 1.Asi çocuk 2.Uyumlu çocuk

Çocuk tarafımızda iki adet yönelim vardır.
1.      Asi çocuk
2.     Uyumlu çocuk
Ya asi çocuk devreye girer, bana ne karışıyorsun, sen benim anam mısın babam mısın der. 

Ya da uyumlu çocuk tarafı devreye girer. Sana boyun eğer, sana uyumlu hareket eder. Bu da iyi görünmekle beraber iyi değildir.

Çünkü onun yetişkin tarafına yakalayamadın. Sen onun çocuk tarafına hitap ettin bu da iyi bir şey değildir iletişimde. Artık karşında bir çocuksu insan var. Çocuksu tepkiler veren birisi var. Bu ilişkinin sağlıklı yürüyebilmesi mümkün değildir.

Onun yetişkin tarafına hitap etmemiz gerekiyor. Ama onun yetişkin tarafına hitap edebilmek için önce kendi yetişkin tarafımızı devreye sokmamız gerekiyor.

26 Haziran 2015 Cuma

İnsan benliğinin 3 katmanı vardır.

İnsan benliğinin 3 katmanı vardır. 
1.     Ebeveyn katmanı
2.     Yetişkin katman.
3.     Çocuk katmanıdır.
Günlük hayatımızda özellikle ilişki içerisindeyken benliğimizin hangi katmanı devreye giriyor. Karşı tarafa hangi katman aracılığıyla mesajlar gönderiyoruz. Buna karşın karşı tarafın bize gönderdiği mesajları benliğimizin hangi katmanı ile algıladığımız ve yorumladığımız çok önemlidir” diyor.
Sağlıklı bir iletişim için bu yetişkin katmanımızın devrede olması gerekiyor. Bu yetişkin katmanı aklı ve mantığı temsil eder. Bilgeliği ve tecrübeyi temsil eder. Her insanda vardır hatta çocuklarda bile vardır. özellikle altını çiziyorum çocuklarda da bir yetişkin katmanı vardır. onların da kendilerine özgü bir bilgelikleri, yaşam tecrübeleri vardır. çocuk deyip geçmeyelim hele de zamane çocukları daha da beter.
Dolayısıyla sağlıklı iletişim kurabilmemiz için benliğimizin yetişkin katmanı devreye girecek ve karşı tarafında yetişkin katmanına iletilerimizi göndereceğiz. Aksi takdirde sağlıklı bir iletişim olması mümkün değildir.

7 Haziran 2015 Pazar

Bizim dinimiz Fıtrat dinidir

Sevmek, sevilmek, iletişim kurmak, paylaşmak, konuşmak, insanlarla bir arada olmak, onlara temas etmek, takdir edilmek, onaylanmak, kabul görmek fıtri duygusal ihtiyaçlarımızdır vs…

Bunları da zaten sıla-i rahim yaparken, anne babamıza hürmet ederken, evlenirken eşimize hürmet ederken, eşimize güzel hüsnü muamele yaparken, çocuklarımızla ilgilenirken, zaten bu ihtiyaçlar karşılanıyor. 

Zaten kelami prensiplere hürmet edersen sen, gerçek anlamda hürmet ediyor isen, işin özünü kavramışsan, dini sadece ibadetlerden ibaret bir sistem olarak görmeyip bir yaşam tarzı haline getirmişsen işte o zaman otomatikman fıtrat kanunlarına hürmet etmiş oluyorsun. Zira bizim dinimiz fıtrat dinidir.

Dolayısıyla orada da fıtrat kanunlarına hürmet ettiğin için kelami prensiplere hürmet etmenin yanı sıra fıtri kanunlara da hürmet ettiğin için Allah ın izniyle neler yaşarsan yaşa, başına neler gelirse gelsin sen psikolojik problem yaşamazsın, depresyona girmezsin, panik atak yaşamazsın, obsesyon yaşamazsın.

Psk.F.R.C.

Fıtri ihtiyaçlar niçin var, lüks mü bu ihtiyaçlar?

Uyumak, dinlenmek, insanın ailesiyle ilgilenmesi, evlenmesi, çocuklarıyla ilgilenmek lüks mü?

Sen Mevla nın koymuş olduğu o fıtri kanunlara hürmet etmeyerek, onları göz ardı ederek, onun yarattığı, onun var ettiği, o yapının, o fıtratın ihtiyaçlarını göz ardı ederek ne yapmaya çalışıyorsun?

Onun ön görmediği bir şekilde, onun bize tarif etmediği bir usul ile onun hoşnutluğunu, onun rızasını elde etmeye çalışıyorsun.
Kraldan çok kralcılık mı yapıyorsun?

Olmaz. Onun koyduğu kanunlara hürmet edeceğiz.
Nedir? Zamanı gelince evleneceksin. Zamanı gelince uyuyacaksın. Evet zamanını kısaltabilirsin ama belli bir limiti var, o limitin altına düşemezsin. 

Eğer düşürürsen fıtratının ihtiyaçlarını göz ardı etmiş oluyorsun. Bunun sonuçlarını yaşarsın.

Ne olur. Psikolojin bozulur. Fizyolojin bozulur. Beden ve beyin kendisini yenileyemez, sıkıntı söz konusu olur. 

Belli bir miktarda yemek yiyeceksin. Evet bunu azaltabilirsin fakat belli bir limitin altına indiremezsin. İndirirsen o bedenin ihtiyaçlarını karşılamamış olursun. 

O bedenin işleyebilmek, var olabilmek, sana hizmet edebilmek, kendisine tevdi edilmiş o vazifeleri ifa edebilmek için ihtiyaç duyduğu o enerjiyi ona vermemiş olursun. 

Bunun sonuçları vardır ve bunun sonuçlarını yaşarsın. Bunlara dikkat etmek durumundayız.

Bedenimizin sadece fizyolojik ihtiyaçları yok. Psikolojik ihtiyaçları da var. Sosyal ihtiyaçları da var. Eğer bunları göz ardı edersen bunların da sonuçlarına katlanırsın.

Nedir bu ihtiyaçlarımız?
Sevmek, sevilmek, iletişim kurmak, paylaşmak, konuşmak, insanlarla bir arada olmak, onlara temas etmek, takdir edilmek, onaylanmak, kabul görmek vs…
Bunlar da bizim ihtiyaçlarımızdır. 

Bunları da zaten sıla-i rahim yaparken, anne babamıza hürmet ederken, evlenirken eşimize hürmet ederken, eşimize güzel hüsnü muamele yaparken, çocuklarımızla ilgilenirken, zaten bu ihtiyaçlar karşılanıyor. 

Zaten kelami prensiplere hürmet edersen sen, gerçek anlamda hürmet ediyor isen, işin özünü kavramışsan, dini sadece ibadetlerden ibaret bir sistem olarak görmeyip bir yaşam tarzı haline getirmişsen işte o zaman otomatikman fıtrat kanunlarına hürmet etmiş oluyorsun. Zira bizim dinimiz fıtrat dinidir.

Dolayısıyla orada da fıtrat kanunlarına hürmet ettiğin için kelami prensiplere hürmet etmenin yanı sıra fıtri kanunlara da hürmet ettiğin için Allah ın izniyle neler yaşarsan yaşa, başına neler gelirse gelsin sen psikolojik problem yaşamazsın, depresyona girmezsin, panik atak yaşamazsın, obsesyon yaşamazsın.

6 Haziran 2015 Cumartesi

Pe ki o psikolojik sağlığımızı sürdürmemizi sağlayan o fıtri kanunlara o kevni prensiplere hürmet etmez isek neler olur?

Pe ki o psikolojik sağlığımızı sürdürmemizi sağlayan o fıtri kanunlara o kevni prensiplere hürmet etmez isek neler olur?

İşte o zaman psikolojik dengemiz bozulur.

Namaz kılsak, oruç tutsak, sadakalar versek, muskalar yazdırsak düzelmezmi?

Sen Mevla nın tesis ettiği o fıtri kanunları ihmal etmeye devam edeceksin, onun koyduğu hükümleri dikkate almayacaksın, elinin tersiyle iteceksin, ama onun koyduğu başka hükümler aracılığıyla onu telafi etmeye çalışacaksın.

Olmaz… Olmuyor…. Olmuyor….bu denenmiş ve olmadığı çok aşikar bir şekilde ortaya çıkmıştır. Boşuna uğraşmayın olmazzzzzz.

Ne yapacaksınız?

Ne diyor “siz kitaptaki hükümlerin bir kısmını alıp bir kısmını bırakıyor musunuz” diyor. “sen o kanunların bir kısmını alıp, bir kısmını bırakıyor musun?” diyor. Bırakırsan olmaz. Olmazz…

Peygamber Efendimiz Uhud Savaşına giderken iki tane zırh giyiyor. Çünkü savaş şiddetli geçecek. Bu işte o fıtri kanunlara hürmet etmektir. Korku falan değildir bu. Demir eti keser. Bu bir fıtrat kanunudur. Bunun olmaması için zırhı giyeceksin.

Gerekirse, şiddetli geçecekse savaş iki tane giyeceksin. Giymez isen eğer demir eti keser.

İşte fitri kanunlara hürmet etmez isen psikolojin bozulur, depresyona da girersin, panik atak da olursun, takıntı bozukluğuna da yakalanırsın.

5 Haziran 2015 Cuma

DİNDAR BİR İNSAN DEPRESYONA GİRER Mİ?

Nedir dindarlık?

Allahın kelami prensiplerini kuran ve sünnet aracılığıyla bize vaaz ettiği, tarif ettiği kelami prensiplere uymak ile bir insan dindar olur.

Namazlarını kılar, oruçlarını tutar, zekatını verir, virdlerine devam eder vs. vs. Allah yolunu açık eylesin.

Pe ki bir de ne var dedik? Fıtrat kanunları var.

Yaradılış kanunları var. Bunu bize bilim tarif ediyor. 

Bir insan kelami prensiplere hürmet ediyor lakin fıtri kanunlara hürmet etmiyor, yaratılış kanunlarını dikkate almıyor bunun sonuçları olur mu? Tabiki  olur. 

Çünkü o yaratılış kanunları da bizzat o kelami kanunlar gibi Allahu Teala tarafından tesis edilmiştir. Bizler kul olarak da bunlara uymak durumundayız.

Nasıl ki kelami kanunlara uymanın getirdiği sonuçlar var, bu sonuçları günlük hayatımızda yaşıyoruz.

Aynı şekilde yaratılış kanunlarına, fıtrat kanunlarına uymanın getirmiş olduğu bazı sonuçlar vardır.  Ayrıca uymamanın da getirmiş olduğu bazı sonuçlar vardır.

Diyelim ki kelâmi prensiplere hürmet ettik. Fakat giyinmeyi beceremedik. Hasta olursun hocam o zaman.

Ne hastası olursun? 

Depresyona mı girersin? Hayır.

Grip olursun, zatürre olursun, O gruptaki hastalıklardan bir tanesine yakalanırsın. 

Hatta yine hürmet etmez isen fıtrat kanunlarına, yani bağışıklık sistemini destekleyici adımlar atmazsan, dinlenmezsen, beslenmene dikkat etmez isen gerekli bazı ilaçları kullanmaz isen bu rahatsızlıkların ilerlemesine neden olur hatta ölebilirsin.

Ama bu insan dindar, 5 vakit namazını kılıyor, oruç tutuyor, zekat sadaka veriyor, güzel hem de çok güzel….. Fakat fıtrat kanunlarına dikkat etmiyor. Buna hürmet etmemenin sonuçları vardır ve o sonuçları yaşar. Kim olursa olsun, yaşar….